Yazar
Adı: Sabahattin Ali
Basım
Yılı: 2007
Yayınevi:
YKY
Sayfa
Sayısı:220
Sabahattin Ali, (1907-1948) öğretmen,
gazeteci, şair, yazar. Babasının mesleğinden dolayı sürekli taşındıkları için Anadolunun çeşitli yerlerinde eğitimini tamamlamıştır. Edremit'te yaşadıkları süre
boyunca Yunan işgalinden dolayı maddi-manevi zor zamanlar geçirmişlerdir. Bu
süre boyunca da yazmış ve sürekli okumuştur. Gazete ve dergilere şiirlerini
göndermiştir. Leylim ley, hapishane şarkısı, geçmiyor günler, mapushane türküsü
aklıma gelen şiirleridir ve bestelenmiş, şarkı yapılmıştır. 1926’da İstanbul'daki öğretmenlerinden biri Ali Canip Yöntem( şair, yazar, edebiyat tarihçisi,
siyasetçi) dir.
Anadolu’da çalıştığı dönemlerde insanları
gözlemleme fırsatı buldu ve bu gözlemlerini eserlerinde kullandı. Konya’da
öğretmenlik yaptığı dönemlerde Türk devlet adamlarını hiciv ettiği iddiasıyla
tutuklandı. Af vesilesiyle tahliye oldu. İleriki dönemlerde de yazdığı yazıları
engellenen Sabahattin Ali; Aziz Nesin ve Rıfat Ilgaz ile siyasi mizah dergileri
çıkarmaya başladı. Yine yazdığı yazılardan dolayı 3 ay hapis yattı. Tek partili
dönemde yazıları yayımlanmayan yazar ülkeden gitmek istedi. Kaçak olarak Bulgaristan'a giderken, kaçakçı tarafından öldürüldü. Ölümü hakkında hala
cevaplanamayan sorular vardır.
Kuyucaklı Yusuf, 1937’de yayınlanan Türk
edebiyatının önemli kitaplarından biridir. Türk romanının ana konusu
Batılılaşma problemi iken bu romanla ezilen insanlar ve toplumsal yapının aksayan
yönleri ilk defa dile getirilir. Ve içerden bir gözle anlatılır. Kuyucaklı
Yusuf, Rousseau’nun isyan ve doğaya dönüş felsefesinden kaynaklanan “başkaldırı”
temasını işleyen ilk romandır. Diğer yandan Anadolu'daki toplumsal düzene
yönelik getirdiği eleştirilerle de öncü sayılır. 1950’lerde yaygınlaşmaya
başlayan “köy” edebiyatına yönelişte de zincirin ilk halkası olarak kabul
edilir. Devamında Yaşar Kemal ve Kemal Tahir gelecektir.
Kitapta 1903 senesinde Aydın'ın Kuyucak
köyünde ailesi eşkıyalar tarafından öldürülüp daha sonra Kaymakam Salahattin
Bey tarafından evlatlık edinilen Yusuf’un başından geçen olaylar
anlatılmaktadır. Eser incelendiğinde 3 bölümden oluşur. Birinci kısım; Yusuf’un
çocukluk yılları, İkinci kısım; Yusuf’un Şakir ile çatışması,
“
Şakir’in kendine benzeyenlerden ibaret bir partisi vardı. Ne hükumet ne
candarma bunlara karışmazdı. Çünkü parayı bolca oynatıyorlardı.”
Üçüncü kısım ise Yusuf’un Muazzez’le
evlenmesini ve yaşadığı sıkıntıları anlatan kısımdır.
”Bereket versin Anadolu'nun bu yalnız kendine mahsus dertlerinin yanında
kendine mahsus çareleri de vardı: rakı. Burada felaketzede memur içer; müflis
tüccar içer; fena mahsul çıkaran eşraf içer; senelerden beri aynı köşede bırakıldığı
için içerleyen zabit içer ve nihayet karısıyla geçinemeyen kaymakam içer.” s.20
Yazarın Anadolu'daki kadın profili ve
evlilik hakkındaki betimlemesi oldukça etkileyiciydi. Alıntılarla bitiriyorum,
mutlaka okunası bir roman.
”Bizim küçük Anadolu şehirlerimizde bu
müzmin evlenme hastalığı daima hüküm sürmektedir. En kuvvetlileri bile bir iki
sene dayanabildikten sonra bu amansız mikroptan yakalarını kurtaramazlar ve kör
gibi önlerine ilk çıkanla evleniverirler. Bu izdivaç mikrobu evlendikten sonra
faaliyetine başlar: Evvelce bir takım emelleri olan, yükselmek, kendini
göstermek, eser vermek isteyen adamlara bir kalenderlik bir lakaytlık gelir.
Evde meram anlatmaya asla imkan olmayan seviyesi, ahlak anlayışı, dünyayı
görüşü ve huyları büsbütün ayrı bir mahlukla daimi bir beraberlik insanı, dış
hayatta da bedbin yapar ve bütün insanlardan şüpheye düşürür.” s.18
”Evde kapalı kalan ve ehli bir hayvan
halinde fakat çok daha maksatsız büyüyen kızların hepsinde olduğu gibi onda da,
bedenini ve kafasını hiçbir şeyle meşgul etmeden, hiçbir şey düşünmeden ve
hiçbir şey yapmadan; saatlerce, günlerce, yıllarca beklemek kabiliyeti vardı.
Ve içini yakan düşüncelerden bitap hale gelince bu mutlak hiçliğin kucağına
atılıyordu.” s.92
”Şakir’in serseriliği, sarhoşluğu artık
unutulmuş gibiydi. Fakat bunları unutturan hadise yani onun bir adam öldürmüş
olması, Şahinde’ye (Muazzez’in annesi, gönlündeki damat) hiç de korkunç
görünmüyordu. Belki de bu şehirde adam öldürmenin biraz şerefli ve kahramanca bir
şey gibi telakki edilmesi…” s.117
”Şahinde’nin gitgide bir yılan gibi
parlamaya başlayan gözlerinin kamçısı hiç Yusuf’un üzerinden eksilmeyecek
miydi?” s. 153
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder