5 Temmuz 2019 Cuma

KUYUCAKLI YUSUF



Yazar Adı: Sabahattin Ali
Basım Yılı: 2007
Yayınevi: YKY
Sayfa Sayısı:220

   Sabahattin Ali, (1907-1948) öğretmen, gazeteci, şair, yazar. Babasının mesleğinden dolayı sürekli taşındıkları için Anadolunun çeşitli yerlerinde eğitimini tamamlamıştır. Edremit'te yaşadıkları süre boyunca Yunan işgalinden dolayı maddi-manevi zor zamanlar geçirmişlerdir. Bu süre boyunca da yazmış ve sürekli okumuştur. Gazete ve dergilere şiirlerini göndermiştir. Leylim ley, hapishane şarkısı, geçmiyor günler, mapushane türküsü aklıma gelen şiirleridir ve bestelenmiş, şarkı yapılmıştır. 1926’da İstanbul'daki öğretmenlerinden biri Ali Canip Yöntem( şair, yazar, edebiyat tarihçisi, siyasetçi) dir.


   Anadolu’da çalıştığı dönemlerde insanları gözlemleme fırsatı buldu ve bu gözlemlerini eserlerinde kullandı. Konya’da öğretmenlik yaptığı dönemlerde Türk devlet adamlarını hiciv ettiği iddiasıyla tutuklandı. Af vesilesiyle tahliye oldu. İleriki dönemlerde de yazdığı yazıları engellenen Sabahattin Ali; Aziz Nesin ve Rıfat Ilgaz ile siyasi mizah dergileri çıkarmaya başladı. Yine yazdığı yazılardan dolayı 3 ay hapis yattı. Tek partili dönemde yazıları yayımlanmayan yazar ülkeden gitmek istedi. Kaçak olarak Bulgaristan'a giderken, kaçakçı tarafından öldürüldü. Ölümü hakkında hala cevaplanamayan sorular vardır.
   Kuyucaklı Yusuf, 1937’de yayınlanan Türk edebiyatının önemli kitaplarından biridir. Türk romanının ana konusu Batılılaşma problemi iken bu romanla ezilen insanlar ve toplumsal yapının aksayan yönleri ilk defa dile getirilir. Ve içerden bir gözle anlatılır. Kuyucaklı Yusuf, Rousseau’nun isyan ve doğaya dönüş felsefesinden kaynaklanan “başkaldırı” temasını işleyen ilk romandır. Diğer yandan Anadolu'daki toplumsal düzene yönelik getirdiği eleştirilerle de öncü sayılır. 1950’lerde yaygınlaşmaya başlayan “köy” edebiyatına yönelişte de zincirin ilk halkası olarak kabul edilir. Devamında Yaşar Kemal ve Kemal Tahir gelecektir.
   Kitapta 1903 senesinde Aydın'ın Kuyucak köyünde ailesi eşkıyalar tarafından öldürülüp daha sonra Kaymakam Salahattin Bey tarafından evlatlık edinilen Yusuf’un başından geçen olaylar anlatılmaktadır. Eser incelendiğinde 3 bölümden oluşur. Birinci kısım; Yusuf’un çocukluk yılları, İkinci kısım; Yusuf’un Şakir ile çatışması,
“ Şakir’in kendine benzeyenlerden ibaret bir partisi vardı. Ne hükumet ne candarma bunlara karışmazdı. Çünkü parayı bolca oynatıyorlardı.”
 Üçüncü kısım ise Yusuf’un Muazzez’le evlenmesini ve yaşadığı sıkıntıları anlatan kısımdır.
  ”Bereket versin Anadolu'nun  bu yalnız kendine mahsus dertlerinin yanında kendine mahsus çareleri de vardı: rakı. Burada felaketzede memur içer; müflis tüccar içer; fena mahsul çıkaran eşraf içer; senelerden beri aynı köşede bırakıldığı için içerleyen zabit içer ve nihayet karısıyla geçinemeyen kaymakam içer.” s.20
   Yazarın Anadolu'daki kadın profili ve evlilik hakkındaki betimlemesi oldukça etkileyiciydi. Alıntılarla bitiriyorum, mutlaka okunası bir roman.
   ”Bizim küçük Anadolu şehirlerimizde bu müzmin evlenme hastalığı daima hüküm sürmektedir. En kuvvetlileri bile bir iki sene dayanabildikten sonra bu amansız mikroptan yakalarını kurtaramazlar ve kör gibi önlerine ilk çıkanla evleniverirler. Bu izdivaç mikrobu evlendikten sonra faaliyetine başlar: Evvelce bir takım emelleri olan, yükselmek, kendini göstermek, eser vermek isteyen adamlara bir kalenderlik bir lakaytlık gelir. Evde meram anlatmaya asla imkan olmayan seviyesi, ahlak anlayışı, dünyayı görüşü ve huyları büsbütün ayrı bir mahlukla daimi bir beraberlik insanı, dış hayatta da bedbin yapar ve bütün insanlardan şüpheye düşürür.” s.18
   ”Evde kapalı kalan ve ehli bir hayvan halinde fakat çok daha maksatsız büyüyen kızların hepsinde olduğu gibi onda da, bedenini ve kafasını hiçbir şeyle meşgul etmeden, hiçbir şey düşünmeden ve hiçbir şey yapmadan; saatlerce, günlerce, yıllarca beklemek kabiliyeti vardı. Ve içini yakan düşüncelerden bitap hale gelince bu mutlak hiçliğin kucağına atılıyordu.” s.92
   ”Şakir’in serseriliği, sarhoşluğu artık unutulmuş gibiydi. Fakat bunları unutturan hadise yani onun bir adam öldürmüş olması, Şahinde’ye (Muazzez’in annesi, gönlündeki damat) hiç de korkunç görünmüyordu. Belki de bu şehirde adam öldürmenin biraz şerefli ve kahramanca bir şey gibi telakki edilmesi…” s.117
   ”Şahinde’nin gitgide bir yılan gibi parlamaya başlayan gözlerinin kamçısı hiç Yusuf’un üzerinden eksilmeyecek miydi?” s. 153


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder