14 Temmuz 2019 Pazar

KÜRK MANTOLU MADONNA



Yazar Adı: Sabahattin Ali
Basım Yılı: 2010
Yayınevi: YKY
Sayfa Sayısı: 160

 Edebiyatımızın en özgün kalemlerinden Sabahattin Ali, talihsizliklerle örülü yaşamı, gizemli yönleri, tamamen aydınlatılmamış trajik ölümü, kimi zaman toplumcu, kimi zaman şikayetçi, karamsar ve melankolik bir ruh patlamaları ile kendini gösteren iç derinliğiyle, modern edebiyatımızın öncü yazarlarından biridir.


   Kürk Mantolu Madonna romanını askerde kolu çatlakken yazmış, gazetede “Büyük Hikaye “ olarak yayınlanmış, 1943 yılında da Remzi Kitabevi tarafından kitap olarak basılmıştır. Sabahattin Ali bu romanın ana fikrini “ insan denilen mahluku anlaşılması ve hakkında hüküm verilmesi en kolay şeylerden biri zannediyoruz.” sözleriyle açıklamıştır. Romanla ilgili ilk eleştiriyi Nazım Hikmet yapmış. Roman 7 dilde basılmış halen binlerce satış yapan ve öğretmenlerin en sık tavsiye ettiği kitaplar arasındadır. Yazarın Andrea Del Sarto imzalı “Madonna dele Arpie”  tablosundan ilham alarak yazdığı bilinir. Bir tablodan başlayarak aşkı anlatan muhteşem bir romandır.
   Roman, 2. Dünya savaşının öncesinde yaşanmış tutkulu ve hastalıklı bir aşkı eksen alarak, 19. Yüzyıl Rus edebiyatının özellikle de Dostoyevski ve Gogol’un çağrışımlarını taşımaktadır. Kitapta, yazarın Berlin’de geçirdiği öğrencilik yılları, (1928-30) ilk çeyreğinde ise yeni bir işe giren küçük bir memurun; kendini ve memuriyet yaşamının küçük ve dar dünyasını ve karşılaştığı bir başka küçük memur Raif efendiyi tanıttığı bölüm yer almaktadır. Türk romanının özgün bir karakteri olan Raif efendiyi okura böyle tanıtıyor:
“Onun sarsılmaz sükunetini, insanlar ile münasebetlerindeki garip çekingenliğini gayet iyi anlıyordum. Etrafını bu kadar iyi tanıyan, karşısındakinin ta içini bu kadar keskin ve açık gören bir insanın heyecanlanmasına ve herhangi bir kimseye kızmasına imkan var mıydı? Böyle bir adam, önünde bütün küçüklüğü ile çırpınan birine karşı taş gibi durmaktan başka ne yapabilirdi? Bütün üzüntülerimiz, düş kırıklıklarımız, hiddetlerimiz, karşımıza çıkan hadiselerin anlaşılmadık, beklenmedik taraflarınadır. Her şeye hazır bulunan ve kimden ne gelebileceğini bilen bir insanı sarsmak mümkün müdür? “
   Romanın esas gövdesi ikinci bölüm. Hummalı hastalıklardan biriyle ölüm döşeğine sürüklenen Raif efendinin siyah kaplı bir deftere içini döktüğü tutkulu aşk hikayesi. 20 Haziran 1933 tarihini atarak başladığı bu defterde, 10 yıl öncesine dönerek, Berlin’de bir resim galerisinde rastladığı kürk mantolu kadın portresinin ruhunda ateşlediği tutkuyu ve o portrenin ressamı ve modeli olan Maria Puder le yaşadıklarını hikaye eder.
  ”Nedense, hayatta bir müddet beraber yürüdüğümüz insanların başına bir felaket geldiğini, herhangi bir sıkıntıya düştüklerini görünce bu belaları kendi başımızdan savmış gibi ferahlık duyar ve o zavallılara, sanki bize de gelebilecek belaları kendi üstlerine çektikleri için, alaka ve merhamet göstermek isteriz.” s.15
   “On beş yaşlarındaki genç kız ve yanındaki delikanlılar, birbirlerine sokularak, benim arkamı dönmemi beklemeden fısıldaşıp gülmeye başlamışlardı. Gülünecek bir tarafım olmadığını biliyordum. Fakat bunlar da o yaşlardaki her kof insan gibi, ilk rastladığının suratına gülmeyi bir nevi üstünlük alameti sayanlardandı. Boş bomboş mahluklardı. Yaptıkları münasebetsizlikler hep buradan geliyordu. İçlerinin esneyen boşluğu karşısında ancak başka başka insanları hor görüp küçümseyerek ve onur kırıp aşağılayarak, onlara gülmek suretiyle kendilerini tatmin edebiliyorlar, şahsiyetlerinin farkına varıyorlardı.” s.28
  ”Etrafları tarafından anlaşılmayan, haklarında daima yanlış hükümler verilen insanların zamanla bu yalnızlıklarından bir gurur ve acı bir zevk duymaya başladıklarını biliyordum. Fakat hiçbir zaman etrafın bu hareketini haklı bulacaklarını tasavvur edemiyordum.” s.33
  ”Bu portrede ne vardı? O zamana kadar hiçbir kadında görmediğim garip, biraz vahşi, biraz mağrur ve çok kuvvetli bir ifade vardı. Onunla aramızda bir tanışıklık varmış gibi bir hisse kapıldım. Soluk yüz, siyah kaşlar, altında siyah gözler, koyu kumral saçlar asıl okuduğum kitaplardan, kurduğum hayal dünyalarından tanıyordum. Halit Ziya'nın Nihal’inden, Şövalye Büridan’ın sevgilisinden, Kleopatra’dan, Hz Muhammed’in annesi Amine Hatundan birer parça vardı. Hayalimdeki bütün kadınların bir karışımıydı. Bakışındaki hüzün biraz da “sakınma” ile karışıktı.” s.55
  ”İnsanlar birbirlerinden hiç bir şey anlamayan insanlar, beni buradan da kaçırıyorlardı.” s.61
  ”Tabiatı ve onun mantığını her şeyin üstünde tutarım. Bırakalım arkadaşlığımızda tabi yolunda yürüsün. Biz ona suni istikametler vermeye, peşin kararlarla onu bağlamaya çalışmayalım!”
  ”Dün akşam bana:” Seninle şöyle bir oturup konuşamadık!” demişti. Ben artık böyle düşünmüyordum Dün akşam onunla uzun uzun konuşmuştum. O bu dünyadan ayrılırken, benim hayatıma başka bir insana nasip olmayacak kadar canlı bir şekilde giriyordu. Bundan sonra onu daima yanımda bulacaktım. İçimde onu kaybetmiş gibi değil asıl şimdi bulmuş gibi bir his vardı.” s.160


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder