22 Temmuz 2019 Pazartesi

VELİNİN OĞLU ORHAN 2




   Savaş günleri Orhan'ın yaşamında derin izler ve hatıralar bıraktı. “Bizim Gibi” şiirini savaş aygıtlarından insani duyarlılık bekleyen birinin gözüyle yazdı.
   Küllük Kahvesi, İstanbul aydınlarının uğrak yeriydi. Buraya takılanlar komünistti. Abidin Dino( geleceğin önemli ressamı), Sait Faik gibi isimler bir araya gelerek çıkaracakları mecmuayı konuşup tartışıyorlardı. Küllük Kahvesinin bitişiğinde Emin Efendi Lokantası vardı. Burada Mehmet Emin Yurdakul, Nihal Atsız, Yusuf Ziya Ortaç, Yahya Kemal gibi şöhretli kalemler otururdu.
   Cavit Yamaç’la bir sohbetlerinde şiir kitaplarının adının “Garip” olmasını tavsiye etti. Şiir felsefesini en derli anlatan “Garip” yazısını çıkardı. Garip, üçlünün şiir anlayışlarını açıklayacak, ortak çıkışlarının bildirisi olacaktı. Bu üçlüye “Garipçiler” adı takılmıştı. Kendilerini küçümsemek için bopstillerde deniyordu. Oktay Akbal, ilk olumlu yazıyı “Modern şiirimizin triosu” olarak niteledi. Nazım Hikmet, onları şekilcilik ve yobazlıkla itham ediyordu. Edebiyat kamuoyunda tartışmalar sürerken Orhan askere gitti, Mayıs 1941’de.
    2. Dünya Savaşı devam ediyordu. Akdeniz savaşın sınırlarına girmişti. Orhan’ı üniformanın getirdiği hayat epey zorlamıştı.”Askerde tek tesellisi şarap içmekti.” s.128
   1944’de terhis oldu ve Tercüme Bürosunda işe başladı. Başkan Nurullah Ataç ve yardımcısı da Sabahattin Eyüboğlu’ydu. Hasan Ali Yücel’de bazen toplantılara katılıyor, çevirilerle yakından ilgileniyordu. Nazım Hikmet'te bir formül bulunarak dahil edildi. Senede 100 klasik çeviriyorlardı. Bunları Köy Enstitülerine gönderiyorlardı. Tercüme Bürosu ülkeyi aydınlık yarınlara ulaştırma hedefindeydi. Ne var ki Nihal Atsız büroyu hedef gösteriyordu, listenin en başında da Sabahattin Ali’yi sayıyordu. Hakaret davası, siyasi bir görünüm kazanarak Irkçılık-Turancılık davası adını alacaktı. İnönü, 1944’te yaptığı konuşmasında Turancılık düşüncesinin ülkenin başına belalar açacağını söyledi.
   Sabahattin Eyüboğlu Orhan'a, şiirlerine türkü katmasını tavsiye etti. “İstanbul Türküsü” şiirini yazdı. “Bunlar gerçek Orhan Veli'nin değil, kendini unutmuş, yıktığı geleneğe boyun eğmiş, yenilmiş Orhan Veli'nin şiirleri.” s.137 Bu şiir babasıyla arasını da bozdu.
   Orhan Köy Enstitülerine gitti, büyük bir coşkuyla karşılandı. “Yol Türküleri” şiirinde bunu dile getirdi.
   Bella İstanbul’dan Ankara’ya ablasının yanına taşındı. Erol Güney’le ve ablasıyla aynı evde yaşamaya başladı. 16 yaşındaydı, yahudiydi. Orhan aşık olmuştu. “Sere serpe” şiirini ona yazmıştı. Aralarında; hep net olmayan, sınırda kalan, çekingen cümleler… vardı.
   2. Dünya savaşının demokrasi cephesinin kazanması sonucu Türkiye üzerindeki etkisi; Çok Partili hayata geçilmesi oldu. Ülke için bir kırılma noktasıydı. 1946’da Demokrat Parti kuruldu. Köy Enstitüleri ve Tercüme faaliyetlerinden rahatsızlık duyuldu. Milli Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel istifa etti. Köy  Enstitülerinin mimarlarından İsmail Hakkı Tonguç’ta görevden alındı. Çok geçmeden kıyım başladı. Sürgünler, tasfiyeler, baskılar…
  Orhan'ın çalıştığı büronun da kapısı çalındı. Bundan sonra yapılacak çeviriler “vatan sevgisini artıracak mahiyette” olacaktı. Orhan istifa etti, parasızdı. İstanbul'a ailesinin yanına döndü. Mehmet Ali Aybar’la Haftalık siyasi gazete çıkaracaktı. İlk defa edebiyatın dışında kalem oynatıp, siyasi düşüncelerini özgürce yazdı. Bu avare şairin memleket meseleleri konusunda da bir takım dertleri, düşünceleri, fikirleri olduğuna herkes tanıklık ediyordu. İlk yazısı “Okuma yazma düşmanı bir Milli Eğitim Bakanı” idi. 1947 de çıkardıkları gazete de kapatıldı. Mehmet Ali Aybar’la beraber İzmir'e gidip “Zincirli Hürriyet” adında gazete çıkardılar.
   O günlerde Truman Doktrini olarak anılacak olan tarihi bir olay cereyan etti. 12 Mart 1947’de ABD Başkanı Truman Türkiye ve Yunanistan'a maddi yardımlar yapacaktı. Yeter ki Sovyet Rusya'nın güdümündeki solculara göz açtırılmasın! Gazetelerini İzmir’de de çıkaramadılar. Şairlik ve yazarlık bir iş, bir meslek değildi.  
   Melih “Tohum” adlı uzun bir şiir yayınladı. Meydan gazetesinde tesadüfen görmüştü. Ölçülü ve kafiyeliydi. Bu şiir, Melih’le ayrılık tohumları oldu. Garipten ayrılıyor muydu! Tohum şiirlerinde bir dönüm noktası oldu. Fakat dostluklarında bir kırılmaya izin vermediler.
   1948 yıllarının sonlarında birçok solcu hapse atılmıştı. Orhan, parasızlıktan tek sayfalık “Yaprak” gazetesini çıkararak hayata tutunmaya çalıştı. Yaprak, bir fikir ve sanat gazetesiydi. Philippe Soupault, Türkiye’ye gelir ve yaprağı ziyaret eder. Nazım ve sürrealizm üzerine  çok şey konuşurlar.
   14 Mayıs 1950’de Demokrat Parti büyük bir zafer kazandı.
   Kasım 1950’de Orhan öldü. Alkol zehirlenmesi denildi.
Güzel bir biyografi idi. Yazarlar buluşması gibiydi. Mutlaka okuyun.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder