13 Şubat 2020 Perşembe

ZEN VE MOTOSİKLET BAKIM SANATI Değerlerin Sorgulanması

Yazar Adı: Robert M. Pirsig
Basım yılı: 2019
Yayınevi: Ayrıntı
Sayfa Sayısı:432

   Robert Maynard Pirsig (1928- 2017), Amerikalı yazar, filozof. Minneasota Üniversitesinde felsefe, kimya ve gazetecilik öğrenimi görmüş. Üniversite öğrencisi olan oğlu, soygun amaçlı bir saldırıda cinayete kurban gitmiştir. Kore Savaşına da katılmıştır. Hindu Üniversitesinde Doğu felsefesi üzerine çalışmış, çeşitli okullarda kompozisyon ve retorik dersleri vermiştir. Birçok yayıncı tarafından reddedilen yapıtı Zen Ve Motosiklet Bakım Sanatı, 1974’te yayınlandı.Uzun sürede çok satanlar listesinde yer aldı.


   Bu kitabı anlamak bu kadar zor olmamalıydı…Felsefi roman türünün önemli bir örneğidir. 
   Kitap bir baba oğlun motosiklet üzerinde yaptığı yolculuğu anlatıyor. Bahsedilen yerlerden ben de geçer gibi oldum, doğayı hissetmekte muhteşemdi. Pirsig’in motosiklet yolculuğu ve tamiri üzerinden felsefi sorgulamalarla, kendi içine ve geçmişine yaptığı eleştirilerle, okuru beyin fırtınasına sürüklüyor. Hayata dair mesajlarla dolu, bitmesini istemediğim sanki o bitince düşünsel yolculuğumda sona erecek gibi hissettiğim bir kitap.. Beni çok etkileyen hem hikaye hem de yazarın geliştirdiği hayat felsefesi oldu. Zaman isteyen zorlu  ama keyifli bir okumaydı. Hayata bakışını şekillendiren, kendimi anlamama yardımcı olan ve olmaya da devam edecek olan kitaplarımdan biridir. Tekrar tekrar okunabilir.
   Bu kitap, antik Greklerin bakış açıları ve bunların anlamları hakkında şeyler söylemektedir.
   “De Weese tartışmayı hep, yanıtlamayı olanaksız kılan bu garip perspektiften yapardı. Phaedrus’a onun kendisinden bir şeyler gizlediği düşüncesini veren, bu perspektifti. Kendi analitik ve yöntemsel tarzıyla, bu perspektifin ne olduğunu Bozeman’da kaldığı sürenin en sonunda anlayabilmiştir.” s.145
“Her olgu için sonsuz hipotez vardır. Ne kadar çok bakarsanız o denli çok görürsünüz.” s.197
   Yazarın motosiklet bakımı hakkında söz ettiği şey, “benlik ile nesnenin ikiliği düşüncesinin bilincinize hakim olmayacağı “yalnızca onarma” dır. Üzerinde çalıştığı şeyden ayrı olduğu duygusuna yenik düşmeyen kişi için, yaptığı işe “özen” gösterdiği söylenebilir. Aslında özen göstermek budur. Yaptığı işle özdeşleşme duygusudur. Bu duyguyu duyan kişi özen göstermenin iç yüzünü yani niteliğini de görür…….
   Kafa huzuru doğru değerler üretir, doğru değerler doğru düşünceler üretir. Doğru düşünceler doğru eylemler üretir ve doğru eylemler, merkezindeki huzuru başkalarının da görebileceği maddi yansımalar oluşturacak işler üretirler.” s.305
 “Girişkenlik, her şeyin yürümesini sağlayan psişik benzindir.” s.312
“Girişkenlik bilim tanımının gösterdiğine göre, alanın bu iç bölümü başlıca 3 tür içsel girişkenlik tuzağına ayrılır. Duygusal kavramayı bloke eden “değer tuzakları”; bilişsel kavramayı bloke eden “gerçek tuzakları”; ve “psikomotor davranışı bloke eden “kas tuzakları”. Değer tuzakları büyük farkla en geniş ve en tehlikeli gruptur. Değer tuzakları içinde en yaygın ve en habisi değer katılığıdır. Bu daha önceki değerlerle ilgili kişinin gördüğü şeyi yeniden değerlendirme yeteneğinin olmamasıdır….
  Tipik durum, motosikletin çalışmamasıdır. Olgular oradadır ama siz onları göremezsiniz. Onlara doğrudan bakarsınız ama onlar yeterli değere sahip değildirler. Phaedrus’un sözünü ettiği şey buydu. Nitelik, değer, dünyanın özne ve nesnelerini yaratır. Olgular değer onları yaratıncaya dek yokturlar. Eğer değerleriniz katı ve değişmezse yeni olgular öğrenemezsiniz.”
  Bu durum genellikle, olgunlaşmamış tanıda görülür; sorunun nerde olduğundan eminsinizdir ve eğer düşündüğünüz gibi değilse takılır kalırsınız. Bu durumda yeni ip uçları bulmanız gerekir ama onları bulmadan önce kafanızı eski düşünceden arındırmalısınız.” s.319
 “Retorik, bir yanda özel kanıtlar ve konular öte yanda genel kanıtlar olmak üzere ikiye ayrılabilir. Özel kanıtlar, kanıt yöntemleri ve kanıt türleri olarak ayrılabilir. Kanıt yöntemleri yapay kanıtlar yapay olmayan kanıtlardır. Yapay kanıtlar içinde ahlaki kanıtlar, duygusal kanıtlar ve mantıksal kanıtlar vardır. Ahlaki kanıtlar içinde pratik bilgelik, fazilet ve iyi niyet vardır. İyi niyet içeren ahlaki yapay kanıtları kullanan özel yöntemler, duygular hakkında bilgi sahibi olmayı gerektirir ve bunları unutmuş olanlar için Aristo bir liste verir. Bunlar kızgınlık, hakaret(hor görme, kin ve küstahlık olarak ayrılabilir), nezaket, sevgi ya da dostluk, korku, güven, utanç, utanmazlık, güler yüz, iyilikseverlik, acıma, haksızlığa karşı öfke, kıskançlık, rekabet ve hor görmedir.” s.371


7 Şubat 2020 Cuma

BOZKIR KURDU



Yazar Adı: Hermann Hesse
Basım Yılı: 2017
Yayınevi: Yapı Kredi Yayınları
Sayfa Sayısı: 208

  Hermann Hesse , (1887-1962) 20.Yüzyılın en önemli yazar ve ressamıdır. Savaş karşıtı olduğu için Almanya’dan kaçmak zorunda kalmış ve 2.Dünya Savaşında İsviçre’de yaşamıştır. Yalın dili ve etkili sözleriyle okunması gereken bir yazardır. 
Kitapta, sürekli arayış içindeki bireyi anlatır. İdealizm ve nihilizm arasında gidip gelen idealler ve gündelik hayat arasında sıkışıp kalan, düşünen, sorgulayan ve acı çeken insanları tanıştırır bize.
Yazar,“Boncuk Oyunu” adlı romanından sonra 1946’da Nobel Edebiyat Ödülü almıştır.


   Bozkır Kurdu, son zamanlarda okuduğum zor kitaplardan biriydi. Kitabın konusu oldukça ilginç, ana karakter Harry’nin çift kişilik kavramı üzerinde gelişir. Bunlardan birisi insan diğeri ise hayvan benzetimi yaptığı Bozkır kurdudur.
“Harry’nin bir yada iki ruhu olduğuna inanması bir kuruntudur yalnızca. Çünkü her insan bir değil on ruhtan, bin ruhtan oluşur. Düşünce alanında Harry 100 yaşında; dans alanında ise dünyaya geleli yarım gün bile olmamış bir bebek gibidir.”
   Harry, intihara meyilli yapısını düzeltecek, kendisine ayna olacak kadının yaptığı sözleşme ile hayata tutunan, içindeki çift kişilikli yapıyı gören sadece düşünmekle olmayacağını, harekete geçip hayatı yaşamak gerektiğinin idrakine varan, Goethe ve Mozart hayranı bir karakterdir.
Kitabın son cümlesinden bir alıntıyla bitireyim; "Bir gün gelecek, ben'in parçalarıyla oynanan bu satranç oyununun daha iyi üstesinden gelecektim."
Hayatı ben de satranç tahtasındaki hamleler olarak yorumlarım.Yazık ki, elindeki taşı nasıl kullanacağını bilmek gerekiyor. Esas olan bu oyunu iyi öğrenmen. 
Kendinize dair bulabileceğiniz ifadeler oldukça fazla. İlk bakışta karamsar gibi gelen, bakış açınızı değişterecek, kendinizi sorgulattıcak bir kitap. Şunu da açıkça ifade edeyim bunlar, basit bir kitap okuyucusu olarak benim duyumsadıklarım. Böyle büyük bir yazar tarafından “stoa ve felsefi” ağırlıklı olarak yazılmış bir kitabı değerlendirmek benim yapabileceğim bir şey değil tabi ki… Edebiyat ve felsefe konusundaki deneyimim yetersiz!
Okumanızı tavsiye ederim. Mutlaka okuyun…


31 Ocak 2020 Cuma

OBLOMOV



Yazar Adı: İvan Aleksandroviç Gonçarov
Basım Yılı: 2019
Yayınevi: Türkiye İş Bankası
Sayfa Sayısı: 622

      İvan Gonçarov, (1812- 1891) Rus yazardır. Döneme damgasını vuran Oblomov romanıdır. Sonraları insanların dillerine yerleşen ve günlük hayatta da kullanılan Oblomovluk, yazarın bize kazandırdığı sözcüktür. Yazar, zengin bir ailenin çocuğudur. Oblomov’u yaratırken, eğitim yıllarında beraber olduğu asil çocuklardan edindiği gözlemlerden yararlandığı söylenir. Eser aslında tembelliğin, vurdum duymazlığın sanatını yazmıştır. Salt tembellik olarak da adlandıramayız, kurulu düzene karşı bilinçli olarak hiç bir şey yapmamaya odaklanarak bitip tükenene kadar içine kapanmak… Aynı zamanda 19. yy Rus toplumunun keskin bir eleştirisidir.


 Oblomov, miskin, dikkatsiz, meraksız, düş kurma ve oyalanmaya düşkün bir karakter. Diğer karakterlerde ayrı ayrı özelliklere sahip. Açıkçası karakterlerin yaşama, yaşamın amacına, aşka, evliliğe, çalışmaya dair düşünceleri çok etkileyici idi. Kesinlikle okumanızı tavsiye ederim.
Keyifli Okumalar…
“Birbirinin iyi yanlarından zevk alıp kötü yanlarına kızmamak için büyük bir yaşama deneyi, akıl olgunluğu ve insan sevgisi gereklidir.” s. 86
“Basit yaşamak çok zor, çok karışık bir iş. Hayat yolunun nerede düğümlendiğini işin nerede bozulduğunu çabucak görürdü. En çok korktuğu şey hayaldi. Bu ikiyüzlü yol arkadaşı bir bakıma dost bir bakıma düşman; inanmadığın zaman dost, tatlı akışına kapılıp gittiğin zaman düşman.
Ruhunda rüyalara, muammalara, sırlara yer yoktu. Deneyimin süzgecinden geçmeyen her şey onun için yanlış görme, bir göz boyanması ya da henüz kanıtlanmamış bir gerçekti.
Duvarı ve uçurumu ölçer, biçer, hakkından gelemeyeceğinden emin olursa, kim ne derse desin sırtını döner giderdi.” s.198-200
“Mutluluğu benim rahatlığım ve şerefim pahasına mı elde etmek istiyorsun?” s.352
“Yalnız dar kafalı kadınlar kurnazlığa başvurabilir. Zekaları doğru işlemediği için kurnazlık yolu ile günlük meselelerini çözmeye çalışırlar, hayatın büyük yollarının nereye gittiğini göremeden kendi küçük düşüncelerini bir dantela gibi örerler… Kurnazlıkla bir şeyi gizleyebilirsiniz, bir adamı aldatabilirsiniz ama onunla geniş bir ufka varamazsınız, büyük olayları bir sonuca götüremezsiniz. Kurnazlık kısa görüşlüdür. Burnunun ucundakini iyi görür.” s.322
“Korkunç olan insanın ölmesi değil, ölmeden önce geçirdiği acılı saatlerdir. “ s. 353
“Hatıralar mutlu bir hayatın hatıraları olursa güzeldir; insana güç kapanmış yaraları hatırlatınca acı şeylerdir.” s. 549
“Mutluluk onu doyurmuş gibi bir boşluk hisseder, bezginlik duyar, hayatından yepyeni, taptaze bir şeyler bekleyerek geleceğe bakardı.” s.575
“O er meydanına çıkacak bir pehlivan olarak değil, sakin bir savaş seyircisi olarak büyümüştü.” s.596
“Zekaca kimseden aşağı değildi. Tertemiz billur gibi bir ruhu vardı. Asil heyecanları olan bir insandı. Ama hiç bir şey yapmadı.” s.619
“Zamanı saatlerle, dakikalarla değil, güneşin doğup batmasıyla değil, onunla ölçüyordum. “Onu gördüm-görmedim, göreceğim-görmeyeceğim, gelecek-gelmeyecek.
Stolts, dostuna bu okuduğumuz hikayeyi anlattı.(Kitabın son cümlesi)


24 Ocak 2020 Cuma

KENDİNİ ARAYAN İNSAN



Yazar Adı: Rollo May
Basım Yılı: 2019
Yayınevi: Okuyan Us
Sayfa Sayısı: 264

Rollo May; kitapları, konuları günümüz insanına hitap eden, boş umut vaat etmeyen, bilimsel ve deneysel çalışmaları felsefe ile buluşturmuş çok değerli bir yazardır. Okuyucuyu yatıştırmak yerine aksine rahatsız ediyor. Zihin açan, dopdolu bir kitap. Yazar kitapta, özgürlük, sorumluluk, cesaret, endişe, benlik,nefret ve kırgınlık, beden ve hisler, din (bir güç kaynağımı yoksa zayıflık mı?), bilinç, sevgi, gerçekler, zaman, öz farkındalık ve belki de en önemlisi içsel bütünlük kavramlarını irdelemiştir. Ve bizim için en önemli şeyi gösteriyor, harekete geçmek. Hayallerimiz ve duygularımızla beraber, içsel özgürlüğümüze yürümeyi anlatıyor. Ayrıca birçok ünlü düşünürün de kavramlarla ilgili düşüncelerini paylaşıyor. Varoluş sıkıntısı çeken herkesin okumasını tavsiye ediyorum.



Yola çıkmak kaygıyı çoğaltmaktadır; yola çıkmamak ise kendini kaybetmektir.
                                                                                    Kierkegaard
Kendinizi kötü sevmeniz yalnızlığınızı zindan eder.
                                                                                      Nietzsche
 Endişe çağında… Böylesine parçalanmış bir dünyada içsel bütünlük nasıl sağlanabilir?
Günümüz insanının en büyük sorunları nelerdir?
“Boşluk duygusu…bunu söylerken insanların yalnızca ne istediklerinin bilmemelerini değil, ne hissettiklerine dair de hiç bir fikirleri olmayışını kastediyorum.” s.18
“19. yüzyılda… akıl, psikolojik olarak “duygu” ve “irade” den ayrıldı.” s.50
“Hastalığımızın kökenlerinden bir diğeri de insanoğlunun değer ve saygınlığına dair hislerimizi yitirmemizdir.” s.56
 Mizah kişinin benliğini nesnel dünyada hareket eden bir özne olarak kavramasıyla birlikte ortaya çıkar.
Toplumumuzda mizah ve gülmeye hakim tutumlar nelerdir? Buna dair en çarpıcı gerçek, gülmenin ticari mala dönüşmesidir.” s.60-61
“Birçok insan davranışlarının değerini, davranışın kendisiyle değil de bu davranışın nasıl kabul gördüğü ile ölçüyor. Pasif olan alıcı kendisine yöneltilen şeyi başarılı ya da başarısız kılacak güce sahip… Dolayısıyla bizde hayatta birey olarak yaşayıp davranmaktansa oyuncu olma eğilimine kapılıyoruz. Örneğin,; erkek cinsel ilişkiye girerken, kadına “lütfen doyuma ulaş” diye yakarmasından farksız. Ve kişisel ilişkilerde bu davranışın nasıl geri teptiğini örneklemek için; salt kadını doyuma ulaştırmakla ilgilenen erkeğin kendini tam anlamıyla ilişkiye vermediğini ve bu durumun çoğu zaman kadının tam manasıyla doyuma ulaşmasına engel olduğunu eklemeliyiz. Hangi kadın tutkunun gerçekliğinin yerine onu koymayı seçer? Tavırların özünde değerin davranışla değil de pasiflikle orantılı olması yatar.” s.60
“Arzulayıp da eyleyemeyen hastalık üretir.”
                                                              William Blake
“Kendini güçsüz hisseden kimse zorbalaşır, daha da güçsüz olanlarsa kabadayılaşır….faşizm boş ve endişeli ve çaresiz olduğundan megalomanca vaatlere sıkı sıkıya sarılan insanlarda ortaya çıkar. s.94
“yitirilen değer hissini en kısa yoldan ikame etmenin yöntemi kendi kendimizi suçlamaktır.” s.95
“Öz saygının yerini kendi kendini suçlamanın alması bireye kendi yalnızlık, değersizlik sorunlarıyla açık, dürüst bir şekilde yüzleşmekten kaçınmak için bir yöntem sunar.” s. 96
“tutsak olduğunu fark ettiğinde içinde yükselen nefrettir.” s.142
“Özgürlük isyan değildir. İsyan özgürlüğe uzanan ara bölgedir.” s. 147
“Özgürlüğün olumsuz biçimleri özgürlüğü hak elde etmekle karıştırıyor ve özgürlüğün asla sorumluluğun tersi anlamına gelmediği gerçeğini görmezden geliyor… yapılan diğer bir hata da özgürlüğü plansızlıkla karıştırmamaktır.” s.150
“Kişi nevrotik bir stratejiyi, bir bağımlılığı bir alışkanlığı öldürmeyi seçebilir ve sonrasında daha özgür bir insan olarak yaşamayı seçebileceğini görebilir…uğrunda intihar etmeyi bile düşündüğün sözde sevginin aslında gerçekte sevgi değil de sevdiğini düşündüğü adamı etkisi altına alma arzusuyla dengelenen bir tür parazit duygu olduğunu görebilirdi.” s.164
“…dinin, kişiyi kendi onuru ve değeri bağlamında güçlendirdiği, hayattaki değerlerini olumlaması için ona güven duygusu verdiği ve kendi etik farkındalığı, özgürlüğü ve kişisel sorumluluğunu kullanıp geliştirmesine yardımcı olduğu müddetçe yapıcı bir kavram olduğudur. ….Burada asıl irdelenmesi gereken soru bu inanç yahut dua uygulamalarının kişiyi kendi özgürlüğünden ve “birey” olmaktan ne kadar uzaklaştırdığı, yahut kendi sorumluluklarıyla etik gücünü kullanması yönünde ne denli güçlendirdiğidir.” s.195
“Cesaret, her dönemde insanoğlunun bebeklikten kişiliğini kazanmanın olgunluğuna uzanan zorlu yolu kat edebilmesi için gereken en temel erdem olmuştur. Fakat endişe ve sürü ahlakıyla…” s.213
“Cesaret kişinin haysiyetiyle öz güveninden kaynaklanır ve kendini küçük gören kişiler cesur değildir. Başkalarının sürekli “çok iyi biri, çok zeki ve çok güzel” demesine ihtiyaç duyanlar, kendilerini sevdikleri için değil, güzel yüz, zeki beyin, kibar davranışlar ebeveyn onayını almalarını sağladığı için böyle davranırlar. Bu kişide kendi benliğine karşı bir küçümseme duygusu uyandırır…” s.224
“…övülmek ve beğenilmek için duyulan kompulsif  ihtiyaç kişinin cesaretini baltalar, bu durumda kişi mücadeleye kendisinin değil bir başkasının görüşü için devam eder.” s.224

Hata korkaklıktır.
                       Nietzsche

“… gerçeği görmememizin nedeni… yeterince cesur olmamamızdır.” s. 235
“Her şeyi silik görmemize neden olan şey benlik değildir; daha ziyade nevrotik ihtiyaçlar, baskılar ve çatışmalardır.” s.240
“Zamanla yapıcı bir ilişki kurabilmek için öncelikle şimdiki zamanın gerçekliği içinde yaşamayı öğrenmek gerekir.” s.253


18 Ocak 2020 Cumartesi

KAFESE KONAN ADAM



Yazar Adı: Rollo May
Basım Yılı: 2018
Yayınevi: Okuyan Us Yayınevi
Sayfa Sayısı: 320

     Rollo May (1909-1994) Amerikalı varoluşçu psikolog.
”Yaşamla başa çıkabilmek için anksiyete, yalnızlık, seçme ve sorumluluk gibi konularla yüz yüze gelmeliyiz.” der, May.


   Amerikan hümanizminden etkilenmiş ve varoluşçu psikolojiyi başta Freud’un kuramı olmak üzere diğer felsefi yaklaşımlarla birlikte yeni bir yaklaşım yakalamaya çalışmıştır. Irvın Yalom’da beğendiğim ve severek okuduğum varoluşçu yazardır. Psikoloji ve psikanaliz seviyorsanız tavsiyemdir okuyun.
  Kitap anksiyeteyi, sorumlulukları, yeterlilikleri, özgürlüğü, terapinin nasıl ve ne için yapıldığı, psikoloji ile psikiyatrinin birbirleriyle yürüdüğü yolları anlatmaktadır. Daha çok psikoloji öğrencilerinin okuması gereken alt bilgi gerektiren bir kitap. Kitaba bazı yerlerde tam giremiyorsunuz. Yazarın yapıcı eleştirileri ve bir çok açıdan olaylara bakması sebebiyle çok sevdiğim bir psikolog olmuştur.
“Fakat bir insanda olduğu gibi bir toplumda da yıkıcı, nevrotik gelişmeler baş gösterdiğinde bunun nedeni mutlaka altta yatan bazı hakiki ve vahim ihtiyaçların varlığıdır.” s.215
“Nevrotik anksiyete de zamanında yüzleşilmemiş, normal anksiyetenin uzun vadedeki sonucundan ibarettir.” s.251
“Suçluluk, bir sorumluluğumuzu yerine getirmemizden yani yapabileceğimiz şeyleri yapmamız olmamızdan ya da diğer insanlarla ve gruplarla ilişkimizde tüm potansiyelimizi gerçekleştirmemizden doğan öznel bir deneyimdir.” s.253
“Sex genelde artık sözcükleri bittiğinde yapılan bir şeydir. Böyle sevgili olmak, gitgide rastgele ilişkilere doğru evrilir, kişisel ilişkinin yerine bedensel yakınlaşma alır…”


8 Ocak 2020 Çarşamba

YATAK ODASINDA FELSEFE



Yazar Adı: Marquis De Sade
Basım Yılı: 2018
Yayınevi: Ayrıntı
Sayfa Sayısı: 219

   Marquis De Sade (1740-1814), Fransız aristokrat ve felsefe yazarı. Erotik edebiyatın önemli yazarlarındandır. ”O dönem kadın olmak nasıl bir bahtsızlıkmış” dedirten hikayelerin ve sadizmin babası olan filozofla tanışma kitabım oldu. Sadizm, acı çektirmekten zevk duymak olarak tanımlanabilir. Yazar, durumu eylemle sınırlı tutmamış, bu işin felsefesine inmiş. Kendisi aristokrat bir aileden gelmektedir. Çocukluğu ve ilk gençliği boyunca dini ve askeri eğitim almıştır. Başlarda bir aşk adamıdır, 1763’te savaştan dönünce gönlünü zengin bir devlet adamının kızına kaptırır. Marquis ismi değil soylu olmaktan kaynaklanan unvanıdır. Ahlaksızca ve olaylı bir yaşamı olmuştur. Sade’in en büyük skandalı Rose Keller adlı bir kadını kendisine cinsel olarak hizmet etmeye zorlamıştır. Böylelikle hapse girip, Fransız Devriminin ardından birçok tutuklu gibi serbest kalır. Fakat 1803’te deli olduğu ilan edilir ve akıl hastanesine yerleştirilir, bir süre sonra da orada ölür. İlk kez Sade okuyan biri olarak söylemlerini aşırı sert ve çok ağır buldum. Hasta olan bir yazar deniliyor.


   Kitap, liberten olmak isteyen genç bir kıza libertenlik eğitiminin verildiği bir eser. Ağır pornografi içeren, aralarından felsefenin aktığı 7 diyalogdan oluşuyor. Düşünce yazısının olduğu kısımlar bana göre önemliydi. Yazara göre insanlar, insanın doğasına göre özgür olmalı, cinsel ve ruhsal hazzı sonuna kadar yaşamalı… Tüm dinlere ve ahlak yasalarına bir başkaldırı niteliğinde yazılmış. Sadece doğanın yasalarına uymamız gerektiğini savunup suç olgusunu yeniden tanımlıyor. Öncelikle şunu belirteyim bu kitabı okuyunca sapık olmuyorsunuz. Çabuk etkilenenler, kolay asimile olanlar bence okumasın.
“Sinsiliği ve ikiyüzlülüğü zorunlu kılan toplumdur. Rahat bırakalım kendimizi.”
“Utanç, eskimiş bir erdemdir.” s.25
“Hayal gücü, zevklerin dürtüsüdür; bu tür zevkler de her şeyi o düzenler, her şeyin devindiricisi odur; imdi, hayal gücü sayesinde zevk aldığımız doğru değil mi? …..
Hayal gücü ancak aklımız ön yargılardan tamamen kurtulmuşsa işe yarar: Tek bir ön yargı bile onu yok etmeye yeter. Aklımızın bu kaprisli bölümü öyle şehvetlidir ki hiç bir şey onu dizginleyemez; karşısına çıkarılan tüm engelleri parçaladıkça en büyük zaferi en seçkin zevkleri tadar; hayal gücü düzenin düşmanıdır; düzensizliğe ve suçun renklerini taşıyan her şeye tapar.” s.66


KAMUSAL İNSANIN ÇÖKÜŞÜ



Yazar Adı: Richard Sennett
Basım Yılı: 2016
Yayınevi: Ayrıntı
Sayfa Sayısı:452

 Nefis bir hayat bilgisi kitabı. Çok fazla tarihsel detay paylaşıyor. Bende bir kamusal insan olarak çöktüm gerçekten. Ağır bir kitap. Sosyoloji, Psikoloji, Antropoloji mezunu değilseniz defalarca okunması gerekiyor. Tek seferde okunup sindirilecek bir kitap değil. En azından ben öyle düşünüyorum. 17. ve 18.yy.da yaşayan insanların sosyalleşmesi ve sınıf farklılıklarını anlatan bir kitap. O kadar çok şeyden bahsediyor ki; rollerden Şehirlere, şehirlerden tiyatroya, tiyatrodan edebiyata edebiyattan Dreyfusa kadar ne isterseniz, karizma var, Freud var. İngiltere ve Fransa özellikle temel alınmış. Yazar, sözcükleri olağanüstü bir dille anlatıyor... Şükran duymamak mümkün değil.


Şu tarz cümlelere sahip:
“Dış görünüş, gerçek bireyi içinde gizleyen bir kılıftır. Her eylem kişiliğe ilişkin bir simge.” s.317
“Sessizlik disiplin arınma eylemiydi. Kişi kendi beğenileri; geçmişi ya da tepki gösterme arzusunu işin içine karıştırmaksızın tam anlamıyla uyarılmak istiyordu. Şu halde pasiflik mantıksal olarak bilgi edinmenin gereğiydi.” s.273
“Dinsel ve seküler koşullarda insanlar iki farklı uyuşturucu kullanırlar: ilki kafalarını bloke eder, ikincisi ise iradelerini.” s.299
“Doğal düzenin ilkesi ölçülülük: Toplumdaki görenekler ancak aşırı sıkıntı ve acıya neden olduklarıda denetime konu oluyorlardı.” s.134
“Oyun yoluyla kendini açığa vuran doğal insan tembel, obur, baştan çıkarıcı, hovardadır.” s.155
“Sosyallik boş zamanın meyvesidir. İnsanlar daha çok ilişkiye girdikçe birbirlerine daha bağımlı olurlar…………
İnsanlar bir tür benlik duygusu yüzünden başkalarına bağımlı olurlar. Dış görünümlerini başkalarının gözünde onaylanacak şekilde sunarlar böylece kendilerini iyi hissederler.” s.155
“Rousseau’nun sözleriyle,
….temel amaç zevk almaktır ve insanlar eğlendiği sürece bu amaca ulaşılmış olur.” s.156
“Rousseau konuya erdem/çalışma, kötülük/boş zaman paradigmalarıyla girer. Büyük kent bir telaş ve acele içindedir. Küçük şehrin daha iyi değerleri, yaşamsal erdemleri vardır.” s.160
“Kişilik 3 ögenin birleşiminden oluşuyordu. İtkiler ve dış görünüş arasındaki bütünlük, duygulara yönelik öz bilinç ve normal dışı sayılan kendiliğindenlik. Kişiliğin kökeninde yeni bir seküler inanç yatıyordu.” s.248