Yazar Adı: Amin Maalouf
Basım
Yılı: 2021
Yayınevi:
YKY
Sayfa
Sayısı: 210
Amin Maalouf, 1949 Lübnan doğumlu, ekonomi
ve toplum bilim okuduktan sonra gazeteciliğe başlar. 1976’da ülkesindeki savaş
yüzünden Fransa’ya gider ve orada da gazeteciliğe devam eder. 80’li yıllardan
itibaren de kendini tamamen edebiyata adar. Yazarın diğerleriyle bu kitap
arasında büyük fark var. Eskiden karamsar bir yazarken şimdi optimist. Hem
didaktik hem romantik bir yazarla karşılaşıyoruz. Bu kitabında, hayalle gerçek arasında
köprüler kuruyor. Maalouf, düşüncelerini her zaman açık ve sade dile getiren, düşünmeyi,
analiz etmeyi basitleştiren muhteşem bir kaleme sahip. Dünyayı izliyor,
anlamaya çalışıyor sonrada açıklamaya çalışıyor. Romanlarında hep geçmişten,
eski kültürlerden bahseder. Konularında inançlar, uygarlıklar hep merkezdedir.
Genelde yıkım ve çöküş üzerine yazar.
Kitap,
Atlas Okyanusu kıyısında küçük bir adada dehşet veren bir sahneyle başlıyor.
Beklenmedik bir kararmanın ardından gezegen karanlığa bürünüyor. İnternet,
elektrik ve iletişim yok. Adada teknik ressam Alec ve çok satan mitolojik roman
yazarı Eve yaşıyor. Kahramanlarımız kırılgan yalnızlıklarının tadını
çıkarıyorlar ve o dehşet veren güne kadar birbirlerini görmezden geliyorlar.
Bunu Alec’in tuttuğu günlük kanalıyla yavaş yavaş keşfediyoruz. Gezegen ve
insanlık tarihi büyük tehlike altında. Mitolojik isimler ve olaylarla dolu
oldukça heyecanlı bir hikaye başlıyor. Bu düşündürücü kitap son sayfaya kadar
merak uyandırıyor.
Yazar, bir söyleşisinde: “Bir şeyleri yeni baştan icat etmemiz gerekmez. Birleşmiş
Milletler veya diğer kurumlar, Empedokles’in Dostları olabilir. Düzgünce
işleyen bir dünya düzeni, sorunları çözen, savaşları önleyen barışçıl bir
düzeni kurmak, gezegenimizi korumak bizim elimizde. O dönemden kalanlar gelip bizi
kurtarmasın, o kurtarıcılar biziz.”
Maalouf,
kitabı pandemiden önce yazmış. Pandemiyle birlikte mesafe, hijyen ve maskenin
önemini nasıl kavradık. Tehlikeyi fark edip gereğini yapıyoruz. Tehlike hayatın
her alanında; fark edip, mücadelemize birlik olarak devam etmeliyiz. Kitabı
mutlaka okuyun.
Teknolojik
Rönesans mı yaşıyoruz? Sıfırlanıyor muyuz?
“Evvel
zaman içinde bir gün insanlık bölünmüş. Bazıları, yeni bir site inşa etmeye
giden göçmenler gibi ayrılmışlar. Diğerleri kalmışlar. O zamandan beri
birbirine paralel iki insanlık vardır. Biri ışık içinde yaşar ama gölge yapar.
Diğeri ise gölgede yaşar ama ışık taşır. Her biri kendi yolunda ve kendi
ritmince ilerlemiştir.” s.62
“Bir
ulusun ve bir uygarlığın çöküşünü umut makyajıyla gizleyebilmek için, cesaret
ve ustalık gerekir.” s.75
“İnsanlık
tarihinin şafağı söktüğünden beri kadınlar üzerindeki baskı ve boyunduruk
hiçbir devirde bu kadar az olmamıştı; geleneksel olarak doğuşlarından itibaren
dayatılan fiziksel ve toplumsal korseden kurtulmaya hiçbir zaman bu kadar yakın
olmamışlardı. Kuşkusuz dünyanın her yerinde eşit ölçüde özgür değillerdi,
haklarının tamamını henüz ele geçirememişlerdi; ama en azından Eve-Lilith
kendisini emellerinin, arzularının hatta aşırılıklarının peşinden canı nasıl
isterse öyle gidebilecek kudrette hissediyordu…. Meşru veya yasak, zararsız
veya tehlikeli hiç bir zevkten kendini mahrum etmemişti.” s.84
“Zaten
hem gelecek hem de geçmiş ölümü taşıyor, yaşamı taşıyan ise şimdiki zaman,
tıpkı güneşi ve sarhoşluğu taşıyan bir üzüm tanesi gibi…” s.108
“Bilge
birisi kendisini eylemlerinden ve sonuçlarından sorumlu görür; bilgelikten hiç
nasiplenmemiş insan ise kendini sadece niyetlerinden sorumlu sayar. s.142
“Eve, uzun süredir dünya masasının yanlış kurulduğuna inanıyordu ve şimdi masanın
acımasızca devrildiğini, en varlıklı konuklarında neye uğradıklarını
şaşırdıklarını gördükçe ağzı kulaklarına varıyor.” s.158
“Dünya
şu son yıllarda açgözlülük ve kinin cirit attığı bir savaş meydanına
dönüşmüştü. Her şey sanat, düşünce, yazı, gelecek, sex, komşuluk her şey
kokuşmuştu… Ve birdenbire güçlü bir silgi darbesiyle kara tahta siliniverdi.
Tarih sıfırdan yeniden başladı, gezegenimiz tekrar masumiyetine kavuştu. “
s.204
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder