16 Nisan 2021 Cuma

İLKEL TOPLUMLARDA CİNSELLİK VE BASKI

 Yazar Adı: Bronislaw Malinowski

Basım Yılı:1989

Yayınevi: Kabalcı Yayınları

Sayfa Sayısı: 200

     Bronislaw Malinowski, 1884-1942 yılları arasında yaşamış Polonyalı İngiliz antropologdur. Modern antropolojinin kurucusudur. Avustralya'nın Trobriand adalarının yerlilerini yerinde incelemiş, ritüellerini yakından takip eden birisidir. 1.Dünya Savaşı yıllarında savaş bitene kadar orada kalmak zorunda kalır. Polonyalı olması nedeniyle Polonya’ya dönemez. Mailnowski, aynı zamanda ilkel hayat incelemesinde psikanaliz uygulayan önemli bir kültür  antropoloğudur. Kitaplarında, İlkel kabilelerin seks, evlilik ve günlük yaşam gibi bir çok şeyi nasıl yaşadıklarını anlatır.


   Araştırma kitabı sevenlere, perspektif geliştirmek isteyenlere şiddetle tavsiye ederim. Yazarın işlevsel teorisine göre ahlaki değerler, gelenekler ve inançlar toplumda hayati rol oynar. Kitaptan bir örnek; Erkeklerin toplumdaki en önemli görevi, karısı ve çocukları için değil kız kardeşleri ve evli kız çocukları için patates yetiştirmektir. Çünkü para yerine patates kullanılıyor. Patates, sahibinin toplumdaki yerini belirliyor. 

   Kitabı basit bir okumayla okuyamıyorsunuz. Bunun çok ötesine geçmek gerekiyor. Kafamızda kanıksanmış öğretilerle çok çeliştiği oluyor. Biyolojik yaşamdan kültürel yaşama geçişte ailenin kuruluşunu, sınıfsız toplumda ana soyu ailesini ve aileyi (kültürün beşiği) inceler.Birde bize çocukların ve gençlerin özgür cinsel yaşamını anlatır.

   Kitap 4 bölümden oluşuyor, Bir Kompleksin Oluşumu, Geleneğin Aynası, Psikanaliz ve Antropoloji, İçgüdü ve Kültür kısımları vardır.

Kompleks: çocuklukta edinilen ve genelde bireyin bilinç altında kalan kişisel özelliklerin tümü diye tanımı yapılabilir.

Baskının Psikanalitik anlamı ise kısaca, “ben” in üst ben’in baskısı altında bir duyguyu ya da arzuyu reddetmesi diye tanımlarız.

“Zorlama ve sıkı düzen üzerine kurulu eğitimin olmayışı, çocuk doğasındaki eğilimlerin daha özgürce gelişmesine olasılık tanır.” s.11

   Beri yandan ahlak güçtür, o olmazsa insan kendi güdülerine karşı savaşamaz ya da salt güdüsel yaşamın ötesine bile geçebilir; insan kültür durumunda hatta en basit teknik etkinliklerinde ona durmadan başvurmak zorundadır.

   Bir anne çocuğun babasını nadiren bilir; yam adı verilen festival sırasında hamile kalırlar. Dolayısıyla bu halkta bizdeki “babalık” kavramı yoktur. Babadan beklenen koruma görevini dayı yerine getirir. Baba ancak çocukla oynar sevgi gösterir. “Öedipus komplexi” evrensel bir duygu değil mi? Malinowski, bu öğretiyi sorgulatıyor. Erkeğin anneye olan aşkı ve babayı rakip görmesi evrensel bir durum değil mi? Dahası Freud babasoylu toplumu göz önüne alarak dayı-yeğen ilişkisini hesaba katmaması. İnsanların sosyo-ekonomik düzeylerine göre burjuvazi bir kimlik üzerinden inşa etmesi, kuramın açık yanlarını gösterir.

   Anaerkil toplumda cinsellik tabu nesnesi değildir, çıplaklık tabuya çarpmaz. Fakat ataerkil toplumda cinsellik bastırılır ve adeta tabudur. Mesela yazar oradaki insanların seyrek rüya gördüklerini, gördüklerinin de çok önemsiz şeyler olduğunu belirtmiş. Freud’un rüyalar hakkında yaptığı analiz ise yaşanmayan duygular ve arzular bilinç altına itilir ve rüyalar aracılığı ile ortaya çıkar... Demek ki anaerkille babaerkil toplumdaki ayrımı belirleyen şey biyolojik değil toplumsal etkenler. Yazar son bölümde de hayvanlarla insanlar arasındaki ayrıma açıklık getirmiş. “İnsanı yaratan akıl ve güdü değil gelenektir.”

 Kitaplarla diğer insanlara, diğer coğrafyalara, yaşamlara yolculuk etmeliyiz. Bu olağanüstü bir his. Okuyun.

 

 

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder