8 Mayıs 2021 Cumartesi

ANTİKÇAĞ FELSEFESİ Homeros’tan Augustinus’a Bir Düşünce Serüveni

 Yazar Adı: Çiğdem Dürüşken

Basım Yılı: 2014

Yayınevi: Alfa Felsefe

Sayfa Sayısı: 415

    Çiğdem Dürüşken, 1962 İstanbul doğumlu, dil ve edebiyat araştırmacısıdır. Kendisini klasik filolojiye adamış, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Latin dili ve Edebiyatı Ana bilim dalı öğretim üyesidir. Felsefeye giriş için ideal bir kitap. Anlatımı sadedir, anlaşılabilir metinler vardır, genele hitap eder. Bu eserinde, Homeros'tan, Augustinus’a kadar bir çok düşünür ve filozof’un arasında dolaştırır, o dönemin havasını solutur adeta. Üslup çok iyi. Sırf felsefe tarihi değil, sürükleyici bir düşünce serüveni. Dürüşken,  bu eserinde okura, Zengin bir kaynakça, dönemin haritası ve resimlerle eşsiz bir kaynak sunar.




"Pythagoras öğretilecek bilgilerin hiç birinin boşa gitmemesi, öğrenen tarafından mutlaka anlaşılması ve hayata geçirilmesi gerektiğine inandığından, herkese her bilgiyi vermenin adil bir davranış olmayacağını düşündü. Çünkü anlaşılması öyle kolay olmayan, aksine yüksek bir idrak yeteneği gerektiren bilgileri düşük kapasitedeki zihinlere akıtmanın ne kişinin kendisine bir hayrı dokunabilirdi ne de içinde yaşadığı toplumun genel hissiyatına.” s.83

"Pythagoras’ın öğretilerinde her öğrenci için susmayı öğrenmek yaşamın ilk dersiydi. “Bunu yap, şunu yapma!” türündeki buyruklardan ibaretti. Genel derslerde  öğrenilenler ”Nedir?” ”En temel olan nedir?” “Ne yapmak ya da ne yapmamak gerekir?” gibi 3 sorunun yanıtları olan düsturlardır. Örneğin, “Kutlular adası nedir? Güneş ve Ay;

En doğru olan şey nedir? Kurban kesmek;

En bilge olan nedir? Sayı;

İnsan için en fazla beceri gerektiren sanat nedir? Hekimlik;

En güzel şey nedir? Zihin;

En mükemmel şey nedir? Mutluluk;

En doğru söz nedir? İnsanların hepsinin ahlakı bozuktur” gibi.” s. 86

   Bu konuda Pythagoras’ın tavrı adeta bir hekimin tavrını andırırdı; nasıl ki bir hekim hastalarını tedavi ederken tedavinin ayrıntılarına hiç girmeden onları sağlıklarına kavuşturur, işte aynı şekilde o da ahlaki ve düşünsel ilkeleri sembolik olarak aktarır ve öğrencisinin zihninde uyana “Neden böyle?” sorusuna kendisinin yanıt vermesini beklerdi. Yani onun ruhsal sağlığına kavuşması için kendi kendine tedavi olması gerektiğine inanırdı.

“Evet sofistlerin hepsi kuşkucuydu ve eleştiriden keyif alıyordu; sürekli duygularımızın yetersizliğinden, hata yapabilme olasılıklarının yüksek oluşundan ve bilinebilecek sağlam bir gerçekliğin olamayacağından dem vuruyorlar ve geleneğin doğaya karşıt olduğunu söylüyorlardı.” s.135

“Ölü gömme törenlerinde mezara su serpilmesinin nedeni de ruhun ilk hissedeceği duyguya yani susuzluğa çare sunmak, ruhu serinletmektir.” Platon’da Ahlak kısmından alıntı. s.203

“Adaletli bir toplumda aşırı tutkulara, ruhun dinginsiz öfkelerine, kıskançlıklarına, korkularına, hazlarına, acılarına yer yoktur. Toplumda adaleti sağlamakla görevli yargıcın yaşlı olması tercih edilir.” s.208

   Aristoteles, Ahlak ve Siyaset bölümünden; 

“en genel anlamıyla ”erdemli karakter, iki zıt insani eğilim arasındaki orta yoldan ibarettir” yani “erdem noksanlık ya da aşırılık değil, orta olmadır.” Örneğin kahramanlık, korkaklık ile gözü karalık arasında orta noktadır ve ahlaki olarak hakiki bir erdemdir ya da alicenaplık veya yüce gönüllülük, tamahkarlık veya açgözlülük ile hovardalık arasında orta noktadır, dolayısıyla ahlaki anlamda hakiki erdemdir.” s.274

“Retorik, insana konuşma yetisinin gücünü, şiir doğanın yaptığı gibi yapabilme özelliğini, ahlak, mutlu olma amacının kendi doğasında gizli olduğunu, siyaset de yaratılıştan itibaren toplumsal bir varlık olduğunu gösterir.” s.278

“Ataraksia, karmaşadan uzak kalma halidir, sakinlik, dinginlik ve dengeliliktir. Tutkulardan, acılardan, heyecanlardan ya da coşkun ruh hallerinden, boş arzulardan kurtulma, insanın mutsuzluğuna neden olan ne kadar fiziksel ve ruhsal kıpırtı varsa hepsinden hür olmaktır.” s.292

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder