27 Şubat 2020 Perşembe

KISMET BÜFESİ



Yazar Adı: Bilge Karasu
Basım Yılı: 2016
Yayınevi: Metis
Sayfa Sayısı: 139

   Okura bilinç haritasını resimlemede yardımcı Bilge Karasu yapıtıdır. Okuru çok uğraştıran yer yer yoran öyküyü kavrayınca da kolay kolay bırakamayacağınız lezzetli bir okuma aynı zamanda.

“…yaşamak önce gürültülü gürültülü konuşup devinmekse, sonra da güzellik katmaktır dünyaya; güzellik demekse bütün boşlukları doldurmaktır; bütün boşlukları, evleri, dolapları, ağızlarla kulakları(ama gerekli ama gereksiz) ele geçirilen her türlü şeyle doldurmaktır; herhalde öyledir…”


   İki kadının Işığı gitgide  Azalan Bir Resmi Üzerine Metin, başlıktan da anlaşılacağı gibi bu aslında bir tablo.Biri dul diğeri olgun iki kız kardeş, hayatta olmalarına karşın aslında yaşamıyorlar. Bu kız kardeşler, odanın içinde  sanki birer nesneymişcesine pencere kenarında durup bize bakıyorlar.Yazar metafor olarak bir bitkiyi kullanmış. Sonra genç bir adam tabloya dahil oluyor. Hayattan, karşı cinsten bu denli uzak yaşlanan iki kadının bekleyişleri, yakışıklı ve genç adam formunda görünen ölümle son bulur.
   Kitapta en rahat okunabilen tek öykü buydu diyebilirim.
  Düş Balıkçıları: Kubadabad 1955 öyküsünde yaşanan bazı olayların düş ve gerçeklik sınırı bulanıktır. Tasvirini yaptığı mekanı, adsız, çağsız, ıssız olarak niteler. Bu mekanda yürürken sıra dışı hisleri vardır. Uyurgezer adımlar attığını gösterir. Mekan gerçek mi? Şaibeli geldi bana.
   Ertuğrul Oğuz Fırat'ın Resimleri Üzerine Akdeniz’den Uzak Bir Metin, bir doğa var karşımızda. Besleyen ama aynı zamanda öldürücü bir doğa.
   Turan Erol’un Bir Gençlik Resmi Üzerine Akdeniz’i A/n-r/ar Bir Metin, anlatım son derece karışıktır.Kelimeleri yarıda kesip yarısını üst satırda yarısını da alt satırda verir.Sol tarafta Akdeniz’i anar, sağ tarafta Akdeniz’i arar. r ve n harfiyle oynamıştır. Değişik bir okuma tekniği var Fakat orta okumayla da okunur bir hikaye, zor hikaye.
Karanlık Bir Yalı Üzerine Metin, Bir çocuğun yalıya kafa tuttuğu bir yaz gününü anlatır. Çocukta yosunda kendisidir.
   Boğaziçi Üzerine Bir Ön- Metin, anlatım iyice kabarır, kıyamet tasvirine benzer. Destansı bir özelliği vardır.
   Çapavulun Çattığı Çaparız- Erol Akyavaş’ın Bir Resmi Üzerine Bir Metin, resimlerden hareketle yazdığı bir metin var bu öyküde de. Mağara duvar resimlerine öykünür. (çapavur: Timur Devletinde aniden baskın yapan birlik, akıncı.
Çaparız: içinden kolay çıkılamayacak biçimde karışık ve güç iş, engel.) 
  Çeşitlemeli Korku (Beş Ses İçin Metin), “Göçmüş Kediler Bahçesinde “ geçen Carlo Gesualdo’nun beş sesli eseri üzerine yazdığı düşünülür.
“”Bağlaç” olmakla kalacağını sanan dosta.” s.75
”Senin yanımdasızlığın bir silik suskuydu, günsüz karanlığımın keser açardı kapısını, sesin, yüzün, yürümen.” s.78
   Kısmet Büfesi, Ya da Çeken (küçülen) Bir Kadın Üzerine Bir Metin, birini çekiştirmenin, kendi idsel dürtülerinin süper egoyla çatışmasının sonucunu verir bu hikaye bize. Bu metinlerde Platonun mağara alegorisi açık olarak gösterir kendini.
Bu alegoride mağara, toplumu; zincir, toplumun dayattığı her türlü kuralı(normu); gölgeler de toplumun sorgulanmamış doğrularını yansıtır.
  Karasu, kitapta, toplumun beklentilerini, kadın erkek ilişkilerini, bireyin iç yolculuğunu dedikodu yapan modern kadınları; gölgelerle anlatır. Gölgelerden sıyrılan birinin zincirlerinden kurtulacağını, zincirlerden kurtulanın da mağaradaki güneş ışınlarını göreceğini ifade eder.
“Hastalığımı daha doğrusu hasta olabileceğim kaygısını tutsam anlatsam şimdi bunlara, ikisi de nasıl ilgilenir, nasıl avutmaya kalkarlar beni. Oysa, bilemem, iyiliklerinden mi yaparlar bunu, yoksa, insanın yen içinde kalması gereken kırığını öğrenmek meraklarından mı? Yıllardır tanımasam, sevindiklerimi bile düşünebilirim böyle yakın ilgi gösterdiklerine bakıp.Daha göstermediler gerçi… Ama anlatırsam…” s.106
  Bu kadınların karanlığıyız biz. Okurun bilinç haritasını resimleyen, kelime oyunları, aklın lirik kaçışları, derinlere inişleri var kitapta. Görsel bir koşuşturmaca, okurken dört nala koşturur durursunuz.
   İnsanı zorlayan metinlerden oluşan bir kitap. Okurken insan o kadar yorgun düşüyor ki.. Bir insanın kendini anlamasının yolunun bizzat kendisi olduğunu da vurgular. Kadınları anlamanın yolu erkeklerin üstüne düşmez, hep erkekler tarafından anlaşılmak da beklentimiz arasındadır.





22 Şubat 2020 Cumartesi

ALTI AY BİR GÜZ


Yazar Adı: Bilge Karasu
Basım Yılı: 2002
Yayınevi: Metis Yayınları
Sayfa Sayısı: 83

   Bilge Karasu,( 1930- 1995)  Çağdaş Türk edebiyatının özgün isimlerindendir. Metinlerinde felsefi sorunları işlemiştir. Musevi asıllıdır. İstanbul Üniversitesi edebiyat Fakültesi Felsefe bölümünü bitirmiştir. Karasu, bireyin sorunlarına ağırlık veren, onun  günlük hayatındaki açmazlarını işleyen bir yazardır. Dile ve kurguya yön veren en belirgin meselelerinden birisi de hayvan sorusudur. Metinlerinde pek çok hayvanın arasında kediler ayrı bir yere sahiptir.


   Altı Ay Bir Güz, yazarın son kitabıdır. Vasiyeti üzerine öldükten bir yıl sonra yayınlanmıştır. Hastalıkla boğuştuğu dönemlerde yazmış.  Pankreas kanseri olan yazar, hastaneler, doktorlar, yaşlılık ve ölüm üzerine yapmış olduğu anlatımlarla, okurun kendi anılarıymış gibi benimsemesini sağlamaya çalışmış. Yaşamın son anlarını yaşayan biri için sanırım hayat gerçek bir rüyaydı.
   Kitap 7 bölümden oluşmaktadır. Kahramanımız Kerim’in, gençlik yıllarıyla başlar. Daha sonra yetişkinlik, çocukluk ve gençlik yılları düzensiz bir şekilde verilmiştir. Metinlerdeki anlatı kişileri Kerim’in anılarında belli bir yere sahip kişilerdir. Kişiler arasında usta çırak ilişkisi açıkça görülmektedir. Bu kişilerin hepsi Kerim’in hayatında iz bırakmış kişilerdir. 
   Metni anlatmaya yardımcı “metinler arası” ilişki vardır. Bu metinler destanlar, masallar, resim sanatı ve Hıristiyanlık  teolojisidir. Anlatı metni çift katmanlı olarak verilmiştir. Gılgamış destanına, Altayların yaratılış destanına, deli dumrula gönderim yapan, Hz İsa ve Yehuda ilişkisini farklı bir bakış açısıyla irdeleyen “son akşam yemeği” ni yorumlayan, ölümü umutla değil güvenle bekleyen, 83 sayfa olmasına rağmen içine dünyayı sığdıran bir kitap. Hem doğu edebiyatını hem batı edebiyatını özümsemiş bir anlatıcı var kitapta. Kesinlikle okuyun.
  İçinde sanata, anılara, mitolojiye, duygulara, zamanın içinde salınarak anlardan anlara yapılan anlatımlarla, çok dikkatli okuyarak kitabı bitirdim. Kurgusunu anlamak için epey bir çabalamak gerekiyor.
“İçinde bir defterle bir kitap, iki de kalem bulunan çantası dünyanın bütün yükünü yüklenmiş gibiydi.” s.38
“Ölümü geciktirmeye çalışanlar arasına girerken her türlü korkudan arınmalı, umut değil güven kuşanmalı / Bu kapıdan içeri girenlerin umudunu Tanrıya bağlaması, kendini hekimlere teslim etmesi gerekir / Korku ve umudun bir anda yönettiği bu dünyada ilk korkunuzla ilk güvencinize yeniden kavuşacaksınız…” s.31
“Kıskançlık üçlü bir ilişkidir…. Kıskanan biri, kıskanılan biri, kıskandıran biri…” s.56
“Sonun, başın, ortanın birbirine karıştığını, anlamını yitirdiğini, tersinmez zamanın boyunduruğundan kurtulduğunuzu duyduğunuz bir gün gelir. Yaşlanmışsınızdır, yaşamınız artık sizin malınızdır.” s. 69
“Kopmak bağlanmak kadar doğal değil mi? …Kimseyle karşılaşmak istemiyor, kafasının temizlenmesi gerek….
İlişkiler. Kendimize bir anlam kazandırmanın tek yolu…” s.71
“Acı duymadığımı sananlar, beni buz gibi insan belleyenler aldanır hep. Varsınlar öyle bilsinler…..Önemli olan o acıyı, yeni bir güne engel olmasını önleyecek hızla atmaktır, yaranı ondurmaktır.” s.73



18 Şubat 2020 Salı

           TÜRK EDEBİYATINDA POSTMODERNİZM

Yeni okumalarım post-modern edebiyat üzerine olacak... Biraz konu hakkında bilgi vereyim.
  "Modernizm sonrası-ötesi" anlamına gelen postmodernizm ilk kez 1947'de Arnold Toynbee tarafından kullanılmıştır. 1950'lerde yaygınlaşmaya başlayan terim, 60'lar ve özellikle 70'ler de bir kavram haline dönüşmüştür. Günümüzde ise "devrimci bir kültür olayı" olarak "modernizm" in trajik düşüşünden sonra özünde gerçeklik kavramını sorgulayan bir akım ve süreçtir. 
   20.yy başlarında hızlanan iletişim, bilişim ve ulaşım teknolojilerindeki gelişmeler insanların yaşam biçimini ve dünyayı algılama tarzını değiştirmiş. Bu olgu "hayata, insana, doğaya kısaca evrene çoklu bakış açısı" olarak açıklanan bir kavramdır.
   Post modern düşüncenin temel dayanağı "son" lardır; tarihin sonu, insanlığın sonu, bilimin sonu. Post modern yorumcular dünyayı idealize edilmiş bir ütopya olarak değil, olduğu gibi kabullenme ve tanımlama eğilimi olarak kabul görmüştür.Yaratıcılık yönünden kendisini en çok edebiyatta, mimaride, resimde ve görsel sanatlarda hissettirir.
   Post modernizm inşasını belli kavramlar üzerine kurmuştur; çoğulculuk, farklılık "gerçek/kurmaca, özne/başka, anlamlı/anlamsız" ayrımlarının sorgulanması, ontolojik kuşku. 
   Post modernist bir yazara göre; köşe yazısını, romandan, gazete ilanından, mektuptan farklı kılan bir dizge yoktur. Post modern edebiyatın amaçlarından biri okuyucunun zihnini karıştırmak. Aynı olay farklı anlatıcılar tarafından anlatılırken; okur, bilmeceli bir olay örgüsünün içine çekilmiş olur. Bu durumda "her okuma özneldir" okuyucunun zihin kütüphanesi ile ilgilidir.
   Yazar metnini fantastik ögelerle süslerken dinden,tarihten, mitolojiden ve folklordan yararlanmakta, bir çok malzemeyi bir anda sunmaktadır. 
  "Zaman" kavramı ve algısı, artık çizgisel olmak yerine görecelidir. Yine atlamalar, geriye dönüşler (flashback), zamanda sıçrama teknikleri sıklıkla kullanılır.
   Post modern anlatıda yazarın/yazar-anlatıcının varlığı sürekli hissettirilir, anlatılanların kurgu ve uydurma olduğu özellikle vurgulanır. Yazar metnin içindedir, okuyucuyla diyalog halindedir.
  "Roman" kavramına karşı çıkılmış onun yerini "anlatı" almıştır. Post modern "anlatı" bir edebi tür değildir.

   POST MODERN METİNLERİ OLUŞTURAN ÖGELER

Çoğulculuk: Madde-anlam, ruh-beden, fizik-metafizik, soyut-somut, hayat-ölüm, gerçek-kurmaca, Doğu-Batı gibi karşıtlıkların yarattığı kaotik yapıdan yeni bir dünya oluşturur.
Parçalılık:Gerçek ile kurmaca kaygan zeminde sürekli olarak yer değiştirir.
1.Gerçekçi düzlem
2.Kurmaca düzlemi
3. Bireyin iç dünyası (Bilinç ve bellek yolculukları gibi, burada hayaller, rüyalar, anılar, çağrışımlar, simgeler vb vardır.)
Kopukluk: arasına gazete kesikleri, başlıkları, afişler, tabela yazıları gibi yazınsal metnin dışında unsurlar sokarak kolaj uygular.
Farklılık: Parodi, pastiş, taklit, ironiyi bu amaçla kullanır.
Oyunsuluk: Her şey sanat düzleminde oynanan bir oyundur. Polisiye kurgu, tarih ve fantastik.
Üst Kurmaca: Kurmacanın kurmacası denilen kavram. En genel anlamı ile yazarın "yazma eylemi" ni kurmaca metnin bir parçası durumuna getirmesi, nasıl yazıldığını anlatması ve romanın içinde yazma eylemi ile ilgili sorunlar konusunda düşünce üretmesidir.
Metinlerarasılık: Kendisinden önceki yazılı ve sözlü metinlere göndermede bulunur. Ya hesaplaşmadır, ya da yüceltmedir.
Parodi-Pastiş: Başka eserleri taklit yoluyla yazması, yeniden kurması pastiş demektir. Örneğin; Don Kişot, yergiyle öncekini yerer.
İroni-Alay: Bir başka metinden bir resim, bir motif, davranış biçimi, bir kişinin karekterini almak, onların kurgu ve anlatı biçimleriyle oynamak.
Taklit: Dış dünyanın görüntüleri anlamını üstlenmiştir.
   Post modern döneme geçişle birlikte kendisine, çevresine yabancılaşan insan; edilgin, kişiliksiz ve kimliksiz bir varlığa dönmüş, birey olan özne parçalanmıştır. 
   90'lı yıllardan sonra "seçkin okur, donanımlı okur, bilinçli ve birikimli okur" gibi söylemler ağırlık kazanır.

PARFÜMÜN EROTİZMİ Güzel Kokuların Tarihi

Yazar Adı: Andre Hurton
Basım Yılı: 1995
Yayınevi: Kabalcı Yayınevi
Sayfa Sayısı: 165


  Andre Hurton, 1961 doğumlu, Viyana’da Germanistik ve Romanistik eğitimi aldı. Viyana’da serbest yazarlık yapmaktadır.
Parfümün Erotizmi,  5 bölümden oluşan bir kitaptır. Koklamak nasıl gerçekleşir, parfümün 500 yıllık tarihi, kültürü, üretimi, erotizmini, parfüm devlerini kısaca parfüm pratiği konularında bilgi veren, eğlenceli bir kitap. Merak edenler için, parfüm hakkında epey aydınlatıcı bilgiler var, tavsiye ederim, okuyun.

  Günümüzde de "hoş kokmak" mesajı sürekli verildiği için parfümün ortaya çıkmasına sebep olmuş. 
    Bilim, doğayı taklit ederek ilerler. İş modelleri ve kimya modelleri böyle ilerliyor. Artık gerçek amber kokusu diye bir şey ayırt edilemiyor mesela. Nabız bölgeleri kokunun daha kuvvetli yayıldığı yerler. Herkesin bir kokusu var. Koku, bizim genetik yapımıza uygun bilgi veriyor. Bir, biyo-kimlik belgesi. Koku soyuttur, onun içinde biz diğer duyularımızın lisanını kullanıyoruz; ağır koku, şekerli koku gibi. Ödünç alınan kelimeler bunlar. Çilek kokusu diyoruz ama tek bir çileğin kokusu aslında 350 molekülün bir araya gelmesi demek. Karakteristik çilek kokusunu veren molekülü tespit edilip bu, laboratuvar ortamında  üretilebiliyor.
“…erkek parfümünün bileşenleri İngiliz kulüplerinin üyeleri gibidirler: hep aynılarıdır. Fıstık çamı, bergamot, lavanta, sedir, sandal ağacı, amber, misk, tütün, baharatlar. Karanfil ve nergis gibi hafif kokular da sayılabilir. Ağaçsı, baharatlı, çiçeksi –erkek parfümü-nün yeni simyası işte budur. Ne çok ağır, ne çok hafif, ne çok ferah, ne de çok egzotik. Bugün derimsi ve çiçeksi notalar yaratmak olanaklıdır.
….parfüm sürmüş bir erkek, dünyanın en elde etmeye değer varlığıdır. Açık bir kitap, kolaylıkla çözülebilir bir şifre gibidir.” s. 163
“Parfüm Gövdenin Hangi Bölümlerinde En İyi Etkiyi Gösterir.
…saçlar, parfümü taşımak için çok uygundurlar. Çünkü koku maddesini emme özelliğine sahiptirler. Gövdenin parfüme en uygun bölümleri, kan dolaşımının en güçlü olduğu yerlerdir: el bileği, ense, şakaklar, diz oyukları, göğüs aralığı. Buralarda parfüm en uzun süre kalıyor. Parfümün karakteri, gövdenin bu bölümünden yayılan sıcaklığa göre değişiyor.
Bir koku bulutuyla çevriliymiş gibi buram buram kokmak isteyenle, eteklerinin kenarına da parfüm sürsünler, o zaman koku yükselir ve tüm gövdeyi sarar.” s.149
“Yazgının bir cilvesi: aşk eylemini sadece boşaltım organlarıyla gerçekleştirebiliyoruz.” Charles Baudelaire
   Misk Çinliler yüzyıllar önce baş ağrılarına ve yılan ısırmalarına çare olarak kullanmışlar. Arap camilerinin misk kokmasının nedeni, duvarlarının kireç badanasına bu maddeden karıştırıyorlardı. Tüm koku maddelerinin içinde en kalıcı olan miskmiş. (Kokunun inançlar üzerine etkisi) Misk, Tibet'te ve Çin’de yaşayan erkek misk hayvanının cinsel salgı bezinden geliyormuş. Bu maddeyi cinsel bölgelerinin yakınındaki bir cepte, deriden bir kesede bulunduruyorlarmış.
“Yazın hayvan ormanlara saklanıyor ve sadece kokulu bitkilerle besleniyor. Çiftleşme zamanı, Aralık ayında öyle yoğun bir koku yayıyor ki bir km den daha uzaktaki bir dişiyi bile kendine çekebiliyor.” s.113
   Misk kokusu, afrodizyak olarak efsanevi ününü işte bu özelliğine borçluymuş.
“Parfüm kadının kendisi hakkında oluşturduğu imgedir, onun özlemlerini cisimlendirir. Kadının ne olmayı umduğunu dile getirir.” s.85




13 Şubat 2020 Perşembe

ZEN VE MOTOSİKLET BAKIM SANATI Değerlerin Sorgulanması

Yazar Adı: Robert M. Pirsig
Basım yılı: 2019
Yayınevi: Ayrıntı
Sayfa Sayısı:432

   Robert Maynard Pirsig (1928- 2017), Amerikalı yazar, filozof. Minneasota Üniversitesinde felsefe, kimya ve gazetecilik öğrenimi görmüş. Üniversite öğrencisi olan oğlu, soygun amaçlı bir saldırıda cinayete kurban gitmiştir. Kore Savaşına da katılmıştır. Hindu Üniversitesinde Doğu felsefesi üzerine çalışmış, çeşitli okullarda kompozisyon ve retorik dersleri vermiştir. Birçok yayıncı tarafından reddedilen yapıtı Zen Ve Motosiklet Bakım Sanatı, 1974’te yayınlandı.Uzun sürede çok satanlar listesinde yer aldı.


   Bu kitabı anlamak bu kadar zor olmamalıydı…Felsefi roman türünün önemli bir örneğidir. 
   Kitap bir baba oğlun motosiklet üzerinde yaptığı yolculuğu anlatıyor. Bahsedilen yerlerden ben de geçer gibi oldum, doğayı hissetmekte muhteşemdi. Pirsig’in motosiklet yolculuğu ve tamiri üzerinden felsefi sorgulamalarla, kendi içine ve geçmişine yaptığı eleştirilerle, okuru beyin fırtınasına sürüklüyor. Hayata dair mesajlarla dolu, bitmesini istemediğim sanki o bitince düşünsel yolculuğumda sona erecek gibi hissettiğim bir kitap.. Beni çok etkileyen hem hikaye hem de yazarın geliştirdiği hayat felsefesi oldu. Zaman isteyen zorlu  ama keyifli bir okumaydı. Hayata bakışını şekillendiren, kendimi anlamama yardımcı olan ve olmaya da devam edecek olan kitaplarımdan biridir. Tekrar tekrar okunabilir.
   Bu kitap, antik Greklerin bakış açıları ve bunların anlamları hakkında şeyler söylemektedir.
   “De Weese tartışmayı hep, yanıtlamayı olanaksız kılan bu garip perspektiften yapardı. Phaedrus’a onun kendisinden bir şeyler gizlediği düşüncesini veren, bu perspektifti. Kendi analitik ve yöntemsel tarzıyla, bu perspektifin ne olduğunu Bozeman’da kaldığı sürenin en sonunda anlayabilmiştir.” s.145
“Her olgu için sonsuz hipotez vardır. Ne kadar çok bakarsanız o denli çok görürsünüz.” s.197
   Yazarın motosiklet bakımı hakkında söz ettiği şey, “benlik ile nesnenin ikiliği düşüncesinin bilincinize hakim olmayacağı “yalnızca onarma” dır. Üzerinde çalıştığı şeyden ayrı olduğu duygusuna yenik düşmeyen kişi için, yaptığı işe “özen” gösterdiği söylenebilir. Aslında özen göstermek budur. Yaptığı işle özdeşleşme duygusudur. Bu duyguyu duyan kişi özen göstermenin iç yüzünü yani niteliğini de görür…….
   Kafa huzuru doğru değerler üretir, doğru değerler doğru düşünceler üretir. Doğru düşünceler doğru eylemler üretir ve doğru eylemler, merkezindeki huzuru başkalarının da görebileceği maddi yansımalar oluşturacak işler üretirler.” s.305
 “Girişkenlik, her şeyin yürümesini sağlayan psişik benzindir.” s.312
“Girişkenlik bilim tanımının gösterdiğine göre, alanın bu iç bölümü başlıca 3 tür içsel girişkenlik tuzağına ayrılır. Duygusal kavramayı bloke eden “değer tuzakları”; bilişsel kavramayı bloke eden “gerçek tuzakları”; ve “psikomotor davranışı bloke eden “kas tuzakları”. Değer tuzakları büyük farkla en geniş ve en tehlikeli gruptur. Değer tuzakları içinde en yaygın ve en habisi değer katılığıdır. Bu daha önceki değerlerle ilgili kişinin gördüğü şeyi yeniden değerlendirme yeteneğinin olmamasıdır….
  Tipik durum, motosikletin çalışmamasıdır. Olgular oradadır ama siz onları göremezsiniz. Onlara doğrudan bakarsınız ama onlar yeterli değere sahip değildirler. Phaedrus’un sözünü ettiği şey buydu. Nitelik, değer, dünyanın özne ve nesnelerini yaratır. Olgular değer onları yaratıncaya dek yokturlar. Eğer değerleriniz katı ve değişmezse yeni olgular öğrenemezsiniz.”
  Bu durum genellikle, olgunlaşmamış tanıda görülür; sorunun nerde olduğundan eminsinizdir ve eğer düşündüğünüz gibi değilse takılır kalırsınız. Bu durumda yeni ip uçları bulmanız gerekir ama onları bulmadan önce kafanızı eski düşünceden arındırmalısınız.” s.319
 “Retorik, bir yanda özel kanıtlar ve konular öte yanda genel kanıtlar olmak üzere ikiye ayrılabilir. Özel kanıtlar, kanıt yöntemleri ve kanıt türleri olarak ayrılabilir. Kanıt yöntemleri yapay kanıtlar yapay olmayan kanıtlardır. Yapay kanıtlar içinde ahlaki kanıtlar, duygusal kanıtlar ve mantıksal kanıtlar vardır. Ahlaki kanıtlar içinde pratik bilgelik, fazilet ve iyi niyet vardır. İyi niyet içeren ahlaki yapay kanıtları kullanan özel yöntemler, duygular hakkında bilgi sahibi olmayı gerektirir ve bunları unutmuş olanlar için Aristo bir liste verir. Bunlar kızgınlık, hakaret(hor görme, kin ve küstahlık olarak ayrılabilir), nezaket, sevgi ya da dostluk, korku, güven, utanç, utanmazlık, güler yüz, iyilikseverlik, acıma, haksızlığa karşı öfke, kıskançlık, rekabet ve hor görmedir.” s.371


7 Şubat 2020 Cuma

BOZKIR KURDU



Yazar Adı: Hermann Hesse
Basım Yılı: 2017
Yayınevi: Yapı Kredi Yayınları
Sayfa Sayısı: 208

  Hermann Hesse , (1887-1962) 20.Yüzyılın en önemli yazar ve ressamıdır. Savaş karşıtı olduğu için Almanya’dan kaçmak zorunda kalmış ve 2.Dünya Savaşında İsviçre’de yaşamıştır. Yalın dili ve etkili sözleriyle okunması gereken bir yazardır. 
Kitapta, sürekli arayış içindeki bireyi anlatır. İdealizm ve nihilizm arasında gidip gelen idealler ve gündelik hayat arasında sıkışıp kalan, düşünen, sorgulayan ve acı çeken insanları tanıştırır bize.
Yazar,“Boncuk Oyunu” adlı romanından sonra 1946’da Nobel Edebiyat Ödülü almıştır.


   Bozkır Kurdu, son zamanlarda okuduğum zor kitaplardan biriydi. Kitabın konusu oldukça ilginç, ana karakter Harry’nin çift kişilik kavramı üzerinde gelişir. Bunlardan birisi insan diğeri ise hayvan benzetimi yaptığı Bozkır kurdudur.
“Harry’nin bir yada iki ruhu olduğuna inanması bir kuruntudur yalnızca. Çünkü her insan bir değil on ruhtan, bin ruhtan oluşur. Düşünce alanında Harry 100 yaşında; dans alanında ise dünyaya geleli yarım gün bile olmamış bir bebek gibidir.”
   Harry, intihara meyilli yapısını düzeltecek, kendisine ayna olacak kadının yaptığı sözleşme ile hayata tutunan, içindeki çift kişilikli yapıyı gören sadece düşünmekle olmayacağını, harekete geçip hayatı yaşamak gerektiğinin idrakine varan, Goethe ve Mozart hayranı bir karakterdir.
Kitabın son cümlesinden bir alıntıyla bitireyim; "Bir gün gelecek, ben'in parçalarıyla oynanan bu satranç oyununun daha iyi üstesinden gelecektim."
Hayatı ben de satranç tahtasındaki hamleler olarak yorumlarım.Yazık ki, elindeki taşı nasıl kullanacağını bilmek gerekiyor. Esas olan bu oyunu iyi öğrenmen. 
Kendinize dair bulabileceğiniz ifadeler oldukça fazla. İlk bakışta karamsar gibi gelen, bakış açınızı değişterecek, kendinizi sorgulattıcak bir kitap. Şunu da açıkça ifade edeyim bunlar, basit bir kitap okuyucusu olarak benim duyumsadıklarım. Böyle büyük bir yazar tarafından “stoa ve felsefi” ağırlıklı olarak yazılmış bir kitabı değerlendirmek benim yapabileceğim bir şey değil tabi ki… Edebiyat ve felsefe konusundaki deneyimim yetersiz!
Okumanızı tavsiye ederim. Mutlaka okuyun…