15 Ağustos 2019 Perşembe

AGANTA BURİNA BURİNATA



Yazar Adı: Halikarnas Balıkçısı
Basım Yılı: 2005
Yayınevi: Bilgi
Sayfa Sayısı:185

   Cevat Şakir Kabaağaçlı, 1890 Girit doğumludur. Babası tarihçi, yazar ve Osmanlı komutanlarındandı. Amcası ve babasının aile çevresi yazarın kişiliğini büyük ölçüde etkilemiştir. Robert Kolejinden mezun olduktan sonra Oxford Üniversitesinde ”Yeni Çağlar Tarihi “bölümünü bitirir.1908 yılında İstanbul'a dönerek minyatür sanatıyla ilgilenir.1914 yılında hayatını etkileyen bir olay yaşar. Afyonkarahisar’daki evlerinde babasıyla yaşadığı tartışma sonucunda babasının ölümüne sebep olur. Hayatının 7 yılını hapiste geçirir. Hayatının bir diğer dönüm noktası da 1925 yılında yayınladığı “Hapishanede İdama Mahkum Olanlar Bile Bile Ölüme Nasıl Giderler.” başlıklı yazısıyla, İstiklal Mahkemeleri tarafından, 3 yıl Bodrum’da kalebentliğe mahkum edilir. Bu arada Bodrum'a aşık olur ve cezasının sona ermesiyle 25 yıl orada yaşar. Bölgenin antik geçmişi yazarın mitoloji tutkusunu kamçılar.”Halikarnas Balıkçısı” takma adıyla yazılar yazmaya başlar.1971 yılında çok yönlü kimliği ile “Devlet Kültür Armağanı” nı kazanır.
   1973 tarihinde İzmir’de vefat eder.


   “Aganta Burina Burinata”  kitabın adı, bir denizcilik terimidir. “Yelkenleri tut” anlamına geliyormuş. Yazarın buram buram deniz kokan eseridir. İnsanlara mutluluk veren denizin, öteki yüzünü can alıcılığını, cimriliğini anlatır. Sahi “Düş Sokağı Sakinleri” grubunun “yaşadıkça” adlı albümünün 10. Parçası..
   Kitabın kahramanı aynı zamanda anlatıcısı Mahmut’un anılarını; kendiliğinden, şiirli diliyle, doğa ve insan sevgisinin etkin anlatımının en güzel örneğini okuruz. Mahmut, bütün engellere karşı koyan, okulu, disiplini, yerleşik hayatı sevmeyen deniz tutkunu bir karakterdir. Bu deniz aşığı Mahmut, seneler sonra geri döner, evlenir, denizden uzak bir köye yerleşir. Fakat yapamaz yine denize döner.
   Mahmut ve ailesi deniz insanıdır. Denize bağlı olarak yaşarlarken güzellik, özgürlük, başkaldırı, insanların arayışları, kayıpları, bunalımları, korkuları bir bir hikaye şeklinde halk diliyle çok güzel ifade edilir. Deniz betimleri şahanedir. Mutlaka okuyun.
“Babamı andıklarında “nur içinde yatsın” ya da “toprağı bol olsun demezler” çünkü babam denizde boğulmuştu.” s:7
“ Bu yaşamak değil uzun ölüm.” s.25
“Huyu suyu aykırı, dilleri başka olanlar, birbirlerine ısınamazlar.’ derler ya. Yalan! Beraber çalışıp beraber çile çeken insanlar birbirlerine öyle bağlanıyorlar ki bir kısmı buz, bir kısmı ateş olsa  birbirine uyup can ciğer kardeş oluyorlar. Ben böyle arkadaşlar edindim ki onların  birisi yanıma gelince, yanıma birisi gelmiş gibi değil yanımdan yabancılar ayrılmış da kendimle baş başa kalmışım gibi oluyordu.” s.101
“Sessiz toprak sesli denize benzemiyordu. Ona verdiğin emeğe bin bir renk, bin bir güzel koku ve çiçekle cevap veriyordu. Sanki kendisine karşı gösterdiğim alakadan dolayı bana şükran duyuyordu…Atılan tohumu bağrına kabul ediyor, nemli tutuyor ve uçar hayvanlardan gizleyerek koruyor ve koynunda yavruyu emziren ana gibi besliyordu…..Toprak tam bir kadındı, okşanmaktan hoşlanıyordu.” s.138
“Duygu, kayığın geçerken bıraktığı, en küçük bir izi bile kıskanarak, onu hemen dümen suyunca örtüp yok eden yüreksiz denizde değil, asıl toprakta vardı. Denizin sularını istediğin kadar karıştır, istediğin kadar öv, okşa, pohpohla, ona şarkılar söyle, onun sana cevabı “Çekil! Defol!” dermiş gibi şamardır.” s.139
   Şu içini burkan yoğun betimlemeyi başka nerede okursunuz? Kitabı okuyun bence.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder