Yazar
Adı: Halikarnas Balıkçısı
Basım
Yılı: 2005
Yayınevi:
Bilgi
Sayfa
Sayısı:185
Cevat Şakir Kabaağaçlı, 1890 Girit
doğumludur. Babası tarihçi, yazar ve Osmanlı komutanlarındandı. Amcası ve
babasının aile çevresi yazarın kişiliğini büyük ölçüde etkilemiştir. Robert
Kolejinden mezun olduktan sonra Oxford Üniversitesinde ”Yeni Çağlar Tarihi “bölümünü
bitirir.1908 yılında İstanbul'a dönerek minyatür sanatıyla ilgilenir.1914 yılında
hayatını etkileyen bir olay yaşar. Afyonkarahisar’daki evlerinde babasıyla
yaşadığı tartışma sonucunda babasının ölümüne sebep olur. Hayatının 7 yılını
hapiste geçirir. Hayatının bir diğer dönüm noktası da 1925 yılında yayınladığı
“Hapishanede İdama Mahkum Olanlar Bile Bile Ölüme Nasıl Giderler.” başlıklı
yazısıyla, İstiklal Mahkemeleri tarafından, 3 yıl Bodrum’da kalebentliğe mahkum
edilir. Bu arada Bodrum'a aşık olur ve cezasının sona ermesiyle 25 yıl orada
yaşar. Bölgenin antik geçmişi yazarın mitoloji tutkusunu kamçılar.”Halikarnas
Balıkçısı” takma adıyla yazılar yazmaya başlar.1971 yılında çok yönlü kimliği
ile “Devlet Kültür Armağanı” nı kazanır.
1973 tarihinde İzmir’de vefat eder.
“Aganta Burina Burinata” kitabın adı, bir denizcilik terimidir. “Yelkenleri
tut” anlamına geliyormuş. Yazarın buram buram deniz kokan eseridir. İnsanlara
mutluluk veren denizin, öteki yüzünü can alıcılığını, cimriliğini anlatır. Sahi
“Düş Sokağı Sakinleri” grubunun “yaşadıkça” adlı albümünün 10. Parçası..
Kitabın kahramanı aynı zamanda anlatıcısı
Mahmut’un anılarını; kendiliğinden, şiirli diliyle, doğa ve insan sevgisinin
etkin anlatımının en güzel örneğini okuruz. Mahmut, bütün engellere karşı
koyan, okulu, disiplini, yerleşik hayatı sevmeyen deniz tutkunu bir
karakterdir. Bu deniz aşığı Mahmut, seneler sonra geri döner, evlenir, denizden
uzak bir köye yerleşir. Fakat yapamaz yine denize döner.
Mahmut ve ailesi deniz insanıdır. Denize
bağlı olarak yaşarlarken güzellik, özgürlük, başkaldırı, insanların arayışları,
kayıpları, bunalımları, korkuları bir bir hikaye şeklinde halk diliyle çok
güzel ifade edilir. Deniz betimleri şahanedir. Mutlaka okuyun.
“Babamı
andıklarında “nur içinde yatsın” ya da “toprağı bol olsun demezler” çünkü babam
denizde boğulmuştu.” s:7
“
Bu yaşamak değil uzun ölüm.” s.25
“Huyu
suyu aykırı, dilleri başka olanlar, birbirlerine ısınamazlar.’ derler ya. Yalan!
Beraber çalışıp beraber çile çeken insanlar birbirlerine öyle bağlanıyorlar ki
bir kısmı buz, bir kısmı ateş olsa
birbirine uyup can ciğer kardeş oluyorlar. Ben böyle arkadaşlar edindim
ki onların birisi yanıma gelince, yanıma
birisi gelmiş gibi değil yanımdan yabancılar ayrılmış da kendimle baş başa
kalmışım gibi oluyordu.” s.101
“Sessiz
toprak sesli denize benzemiyordu. Ona verdiğin emeğe bin bir renk, bin bir
güzel koku ve çiçekle cevap veriyordu. Sanki kendisine karşı gösterdiğim
alakadan dolayı bana şükran duyuyordu…Atılan tohumu bağrına kabul ediyor, nemli
tutuyor ve uçar hayvanlardan gizleyerek koruyor ve koynunda yavruyu emziren ana
gibi besliyordu…..Toprak tam bir kadındı, okşanmaktan hoşlanıyordu.” s.138
“Duygu,
kayığın geçerken bıraktığı, en küçük bir izi bile kıskanarak, onu hemen dümen
suyunca örtüp yok eden yüreksiz denizde değil, asıl toprakta vardı. Denizin
sularını istediğin kadar karıştır, istediğin kadar öv, okşa, pohpohla, ona
şarkılar söyle, onun sana cevabı “Çekil! Defol!” dermiş gibi şamardır.” s.139
Şu
içini burkan yoğun betimlemeyi başka nerede okursunuz? Kitabı okuyun bence.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder