16 Mart 2019 Cumartesi

DOKUZUNCU HARİCİYE KOĞUŞU



Yazar Adı:Peyami Safa
Basım Yılı: 2017
Yayınevi: Ötüken
Sayfa Sayısı: 112

    Peyami Safa, Abdülhamit döneminde Sivas'a sürgün olarak gönderilen, 2 yaşında babasını kaybeden annesiyle İstanbul’da yaşayan yazarımızdır. Büyük maddi sıkıntılar içindeki yaşamlarına, 9 yaşında   yakalandığı kemik hastalığı bütün ömrünce etkilerini göstermiştir. 17 yaşına kadar hastane koridorlarında zor bir hayat geçirir. Çocukluk yıllarına ait izlenimlerini daha sonra ”Dokuzuncu Hariciye Koğuşu” adlı eserinde romanlaştırmıştı.


   Romanlarında olaydan çok analize önem verirdi. Yazılarında sağlam bir mantık dokusu ve inandırıcılık görülür. Zıt kavramları, duygu ve düşünce tezadını ustalıkla işler. Toplumumuzdaki ahlak çöküntüsünü, medeniyetin yarattığı bocalamayı, nesiller ve sosyal çevreler arasındaki çatışmayı dile getirir. İsmini aile dostu Tevfik Fikret koymuştur. Tan gazetesinde yazılar yazmış, Nazım Hikmet’le arasında birbirine zıt düşünceler oluşmuş ve bu durum aralarında çatışmaya sebep olmuştur. Peyami Safa antikomünist kimliğiyle fikirlerini yaymış bir yazardır.
   Türk edebiyatında “insan ruhunun derinliklerinde ve labirentlerinde dolaşan ilk roman” olarak adı geçer. Otobiyografi denilebilir. Acının ve ızdırabın tasvirini olağanüstü yapmıştır.
   Romanın kahramanı çocuk, 7 yaşından itibaren kemik veremine yakalanmıştır. Bacağının kesilmesi söz konusudur. İstanbul’un kenar mahallelerinde annesiyle beraber oturan yetim kalmış bir çocuk. Doktorlar bacağının kesileceğini söylerler. Fakat o annesini üzmemek için anlatmaz.
“Felaket başka biriyle paylaşıldığında saadettir. Fakat annelerle değil. Annelere anlatılan kederler paylaşım değil darp olur. Çocuklarının felaketini iki kat şiddetle hisseden anneler bu ızdıraplarını çocuklarına fazlasıyla iade ederler; böylece keder büyüdükçe büyür.” s.14
   Fakat annesi her şeyin farkındadır, uzaktan akrabaları Paşa ve ailesi Erenköy’de oturur. Çocuk paşanın kızı Nüzhet'e aşıktır. Onların ziyaretine gider. Çocuklukları aynı konakta geçmiştir. Çocuk boş vakitlerinde emekli paşaya romanlar okur. Küçük yaşlarından beri onunla konuşur. Paşa kızı Nüzhet’i, Dr Ragıp’la evlendirmek istediğini çocuğa danışır. Bu haber hasta çocuğu çok sarsar. Hastalığı onu çok daha olgun davranmaya alıştırmıştır. Nüzhet 19 yaşındadır, kendisinden 16 yaş büyük bir doktorla evlenecektir. Aile Nüzhet’i doktora verme konusunda ikiye bölünmüştür. Bir gün Dr Ragıp ve annesi yemeğe gelir. Yemekte çocuk Dr ve paşanın fikirlerine muhalif konuşur. Paşayla araları açılır. Felaketler peş peşe gelir.  Çocuğun morali bozulur. Kemiğindeki verem, ciğerine ilerlemeye başlar. Bacağının kesilmesi kesinleşir. İlerleyen süreçte, çocuğun bacağı kesilmez, kurtulur. İyileştiği gün Nüzhet ve Dr Ragıp'ın evlendiğini öğrenir.
“Çocuklar; beklemesini onlar kadar bilen yoktur.” s.7
”Ağaçların bile sıhhatine imrenerek yürürdüm.” s.9
“Az ümit edip çok elde etmek hayatın hakiki sırrıdır.” s.82
“Büyük bir hastalık geçirmeyenler, her şeyi anladıklarını iddia edemezler.” s.111
“İki hasta kadar birbirine yakın hiç kimse yoktur.” s.112


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder