10 Mayıs 2019 Cuma

KİNYAS VE KAYRA



Yazar Adı: Hakan Günday
Basım Yılı: 2018
Yayınevi: Doğan Kitap
Sayfa Sayısı: 531

“Duvarlarla arası iyi olan biri değilim. Mutlaka çarparım. Her çarpmada da izi kalır.”  yazarın söyleşisinden bir alıntıyla başladım.

  Hakan Günday’ın ilk kitabıdır. Kitap; “Kinyas, Kayra ve Hayatı”, “Kayra'nın yolu”, “Kinyas’ın Yolu” şeklinde 3 bölümden oluşur. Aksiyonu ve seyahatiyle Günday’ı tanıtan bir kitap. Bir sıkışmanın şiddetini yazmıştır. Zıplamalı yazış tarzı var. Nefsi tahribat üzerine bir roman. Hızlı bir akışı var, hikaye çok dolu. Yazarın anlatacak çok şeyi var. Mutlaka okuyun.


  Toplumsal yaraları çok iyi analiz eden, yüzümüze vuran yer altı edebiyatının öncü yazarlarındandır.
  Biraz Yeraltı Edebiyatını araştırdım ondan söz edeyim. Yeraltı Edebiyatı, edebiyatın beslendiği yer altı kültürüdür. 18. Yüzyıldan itibaren Gotik edebiyat ile edebiyat alanında yansımaya başladığı bilinmektedir. Gotik edebiyat, insanın en temel ve ilkel duygularından biri olan korkuya dayanmaktadır. Korku ve kötülük, yer altı kültürünün vazgeçilmez iki ögesidir. Yer altı edebiyatı ile kötülük kavramı yeniden sorgulanmaya başlanmıştır. Yer altı edebiyatı anlayışında, kötülük artık iyiliğin zıttı değil yeni bir yaşam biçimidir.
  Türk Edebiyatında, Yeraltı edebiyatı 1980 sonrasında, Türkiye’nin yaşadığı siyasal ve sosyal bunalım ortamında oluşmaya başlamış ve 1990’lı yıllarda artık belirgin bir akım olarak yerini almıştır. Hakan Günday yer altı edebiyatının önemli temsilcilerindendir. Kinyas ve Kayra(2000), Zargana(2002) ile Piç(2003) adlı 3 romanı örnekleme olarak seçilmiştir. Romanların kahramanları, karakter özelliği olarak yer altı değerleri, yaşamla uzlaşamama/varlığını anlamlandıramama, ölümü idealize etme, tercih edilmiş yalnızlık, toplumsallaşamamak ve kurumlara karşı çıkış, aidiyetsizlik hissi, ahlak kurallarını yok sayma, şiddet eğilimi-bağımlılık ve medeniyet karşıtlığı başlıkları altında sunulmuştur. Hakan Günday, romanlarında, anarşist/varoluşçu bir atmosfer çizmiş, felsefeye çok yakın bir çizgide ilerlemiştir.
 Batı edebiyatında özellikle Louis Ferdinand Celine’den etkilendiğini söyler. 1932’de yazdığı “Gecenin Sonuna Yolculuk” adlı roman için “kutsal kitabım” nitelemesinde bulunur.
  Yazarın eserleri; karakterler, işlenen temalar, felsefi temeller bakımından da incelenmeye değer veriler sunmakta ve yeni Türk Edebiyatının “yeniliğini” görmek ve araştırmak isteyenlerin kaynağıdır.
Yazar, karakterlerin yolculuklarını müthiş anlatıyor.Olay örgüsünü yakalamaya çalışırken farkında olmadan karakterlerin dünyasına giriveriyorsunuz. Ve oradan da çıkamıyorsunuz. Bu durum hayatla ve kendinle kurduğun ilişki sonucu ortaya çıkıyor. Ben Kayra’cıyım.
   Kitabın kahramanları Kin yas ve Kayra, çocukluk arkadaşıdır. 8 yıl önce evden kaçarlar. İkisi de kimseye bağlı bir hayat sürmek istemiyorlar. Bunları tanıdıkça belki onlara benzeyen düşüncelerinizden dolayı şüpheye düşeceksiniz… Öte yandan kitap boyunca çizgi filmlerden, romanlardan, müzisyenlerden, oyunculardan, felsefi akımlardan, siyasi başlıklara pek çok konuda yapılan incelikli bir göndermeler var. Fark edildiğinde okumayı daha keyifli  hale getiriyor. Bir yol hikayesi. Kitapta çok derin ve yoğun konular var, altını çizdiğim çok cümleler oldu. Bazı alıntılarla bitiriyorum. Muhteşem bir kitap mutlaka okuyun.

"Evden çıkarken anneme biraz dolaşacağımı ve iş bulacağımı söyledim. Param vardı. Kaynağını bilmedikleri bir miktar param olduğunu görüyorlardı evde. Sormuyorlardı ama.Hiçbir şey sormuyorlardı. Soyluluk sadece şatolarda yaşamak değildi. İşte buydu! Sormamak.Sadece anlatılmak isteneni dinleyecek kadar meraka sahip olmak..."
”Medeniyetin bedeli yerde yatanlarla ilgilenmemeyi öğrenmek.” s.225
“İnsanlar taşırlar insanları. Kundaktayken, tabuttayken. Hep taşıyacak birileri olur. Bazıları dostluktan, bazıları cepteki paradan bazıları da içinde bulundukları sistem bir gün onlara da taşınma sırasının geleceğini söylediği için taşırlar insanı.” s.37
“İlkellik mıknatıs gibidir. Dev bir mıknatıs. Biz istemesek de vücudumuzdaki demir ona doğru gider. “ s.176
“Hissetmemek bir şey, bilmemek başka. Zihinsel ölüm bilmemekten geçer. Farkında olmamaktan.” s.205
“Kadın suratını boyar. Çünkü suratı kendisine değil, güzelliğini takdir edecek olan erkeğe aittir.” s.230
“İnsanın tek gerçek özgürlüğü yalnızlığıdır.” s.547
“Ölmeye hepimiz mecburuz kolaysa yaşamaya mecbur ol!” s.504
“Bir çeşit kamu ahlakının gereğiydi güzeli ve sessizi parçalamak. Ve biz de elimizden geldiğince kendi ahlakımızı onlara öğretmeye çalışıyorduk.” s.267


1 yorum: