24 Mayıs 2019 Cuma

GÖR BENİ İki Devrin Hikayesi



Yazar Adı: Azra Kohen
Basım Yılı: 2019
Yayınevi: Everest
Sayfa Sayısı: 593

   Azra Kohen, şimdiye kadar çıkmış tüm kitaplarını okuduğum biridir. Kitaplarında yoğun bilgi bombardımanına maruz kalıyorsunuz. Araştırmalarını, son çalışmaları, kitaplarında çok güzel özetler. Birçok bilgi hakkında farkındalık yaratır. Dip notlarında film, belgesel, araştırma, müzik mutlaka önerir. O müzik eşliğinde okumak bana müthiş keyif veriyor.
   Gör Beni kitabı, 12 bölümden oluşuyor. Bu sefer konusunda tarih var, tarih sıçramaları var. 1930’lu yıllardan 50’li yıllardaki Türkiye’yi okurken Sümerlere kadar gidebiliyorsunuz. Ve bir devam kitabı. Ardından Dinle Beni gelecek.


   Kahramanımız Selim, hanedan kanından geliyordu. Ailesi sarayda yüzlerce yıl vezirlik yapmıştı. Osmanlı torunuydu. Selim, mirasına sahip çıkacak, Cumhuriyet saçmalığı artık son bulacak, halifeliğe de sahip çıkılmalı ve “ o adam’ın” inkılapları da durdurulmalıydı. Selim İstanbul’da bir konakta annesi, teyzesi ve oğlu Orhan ve hizmetçileriyle yaşıyorlardı. Yeni kiracıları İzmir’den taşınmışlardı ve erkeksizlerdi. Anane, anne, kızları Ülkü, Ayşe, İlmiye ve Ali. Babalarını, amcalarını, dayılarını ve abisini savaşta yitirmiş gerçek Cumhuriyetçi insanlardı. İstanbul’un sokaklarında hep telaş vardı. Akan bir hastalık gibi. Telaşa kapılmış insanlar, yağmalanan değerlerin, akıp giden hayatın mucizelerinin, anların önemini unutmuşcasına yaşamaktaydılar. Fred, Avustralya’dan buraya ölmeye gelen oğlunu aramaya geldiğinde bir daha gitmemiş, bu topraklarda kalarak bu halkın öğretmeni olmuştu. İlmiye, Ali ve Orhan kurulan ilk Cumhuriyet sınıflarında okuma yazma öğrenmeye gelmişlerdi. Fred’in öğrencileriydiler. İlerleyen sürede İlmiye ve Orhan evlenecekler, Selim ile Ülkü’de aşık olacaklardı. Selim babasının ziyaretine gittiğinde hayatındaki her şey değişecekti. Döndüğünde Ülkü’nün iç dünyasını ele geçirmişti. Ülkü, kalabalıklar arasında yalnız olmayı, otomatik tebessümlere saklanmayı, sohbetlerde görünmez kalmayı öğrenmişti.
   Kitap Fehmi’nin kaybolan mektubunun ortaya çıkmasıyla son bulur.
“Dans, zihne en kolay bulaşan hareket değil miydi? Kalbin ritmine karışmış müziğin kasları yönetme etkisi.” s.30
“Dervişin gözlerindeki anlam: bilen birinin sabrı, bildiğini korumayı öğrenmiş birinin cesareti, ne yaparsa yapsın hiç bir şey bilmediğini anlayan birinin teslimiyeti vardı. s. 41
”Hayatın Gerçekleri ancak sorulara dayanabilirlerse hakikatten gelirdi. Yoksa gerçek hep değişkendi.” s.52
”Huzursuz zamanlarda boşlukları kelimelerle doldurmak iyi niyetin acizliğiydi.” s.66
   Ek cümle: EMEK TEMBELLİĞİNİN YARATTIĞI CAHİLLİK!
   Hayat nefes gibidir. Onu kendi adına alırsan yaşarsın.
“Sizin yönetiminiz çevresindekilerin cahilliğinden beslenir. Bilgiyi ortaya çıkarmaya çalışanlarla dalga geçmek atalarınızın keşfettiği bir yöntemdir. Pek de işe yarar. Çünkü birini susturmanın en kısa yolu onu utandırmaktır.” s.91
”Özentilik kıyafette, görüntüde değil çelinen akılların değerlere sahip çıkamayan güçsüzlüğündeydi. Kendi köklerinin kıymetini bilmeyenler kendi öz güçlerini de işleyemezlerdi.” s.93
“Beklentiler gerçeğin ağırlığını asla taşıyamazdı, ne kadar az iseler hayat o kadar rahattı. “ s.112
”Yanındakilerin beklentilerini karşılamak hayatı kolaylaştırır ama fazlası esir ederdi adamı.” s.117
“Bizi hayrete düşürecek şeyler sunmazsak zihnimize, yaşamayı unuturuz.” s.123
“Utandırıldığında savunmaya geçmek namusun doğasında vardı.” s.185
“Tecrübe zalim bir öğretmendir; önce imtihan eder sonra öğretir.” s.200
“Denge etrafımızda olan her şeye rağmen olmamız gereken kişiyi unutmamak değil miydi?” s.262

“Fırtınaya en iyi gelen şey okumaktı.” s.410

“En çok değer verdiğini eleştireceksin ki yabancılaşmasın.” s.438
“Annemize annelik yapmak için doğduğumuzu kabullendiğimizde ancak gelebiliyordu huzur. Yoksa her an bir anlama ve anlayış savaşıydı.” s.472

 “Binlerce yıldır ezilmiş, hakkı yenmiş, hor görülmüş, alınmış, satılmış, tecavüz edilmiş, susturulmuş, insanlığı unutturulmuş kadına, insanlığın anasına taraf olmak yerine, erkeğin ilgisinde hayatı bulmaya çalışmaktan kaybolmuş, karalamaya, aşağılamaya hazır sahte kadınlar! “ s.530

”Hayat her sonu nedense hep başa bağlardı, her olguda bir döngü vardı ve her döngüde bir bilgi. Hayatın bilgisini alacak kadar zihni açık olanlar ancak kendi döngülerini tamamlardı.” s. 563
”Astrologlar gezegenleri, din adamları kaderi, edebiyatçılar romantizmi, pragmatikler koşulları, depresifler can sıkıntısını…. Herkes bir şeyleri sorumlu tutar, bir başkasına karşı hissettikleri sevgiden. Bedenimiz tarafından üretilmiş en muhteşem kimyasallardan biridir sevgi. Varoluşun sırrıdır.” s. 576


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder