Yazar
Adı: Hakan Günday
Basım
Yılı: 2018
Yayınevi:
Doğan Kitap
Sayfa
Sayısı: 531
“Duvarlarla
arası iyi olan biri değilim. Mutlaka çarparım. Her çarpmada da izi kalır.” yazarın söyleşisinden bir alıntıyla başladım.
Hakan Günday’ın ilk kitabıdır. Kitap; “Kinyas,
Kayra ve Hayatı”, “Kayra'nın yolu”, “Kinyas’ın Yolu” şeklinde 3 bölümden
oluşur. Aksiyonu ve seyahatiyle
Günday’ı tanıtan bir kitap. Bir sıkışmanın şiddetini yazmıştır. Zıplamalı yazış
tarzı var. Nefsi tahribat üzerine bir roman. Hızlı bir akışı var, hikaye çok
dolu. Yazarın anlatacak çok şeyi var. Mutlaka okuyun.
Toplumsal
yaraları çok iyi analiz eden, yüzümüze vuran yer altı edebiyatının öncü
yazarlarındandır.
Biraz Yeraltı Edebiyatını araştırdım ondan
söz edeyim. Yeraltı Edebiyatı, edebiyatın beslendiği yer altı kültürüdür. 18.
Yüzyıldan itibaren Gotik edebiyat ile edebiyat alanında yansımaya başladığı
bilinmektedir. Gotik edebiyat, insanın en temel ve ilkel duygularından biri
olan korkuya dayanmaktadır. Korku ve kötülük, yer altı kültürünün vazgeçilmez
iki ögesidir. Yer altı edebiyatı ile kötülük kavramı yeniden sorgulanmaya
başlanmıştır. Yer altı edebiyatı anlayışında, kötülük artık iyiliğin zıttı
değil yeni bir yaşam biçimidir.
Türk Edebiyatında, Yeraltı edebiyatı 1980
sonrasında, Türkiye’nin yaşadığı siyasal ve sosyal bunalım ortamında oluşmaya
başlamış ve 1990’lı yıllarda artık belirgin bir akım olarak yerini almıştır.
Hakan Günday yer altı edebiyatının önemli temsilcilerindendir. Kinyas ve Kayra(2000), Zargana(2002) ile Piç(2003) adlı 3 romanı örnekleme olarak seçilmiştir.
Romanların kahramanları, karakter özelliği olarak yer altı değerleri, yaşamla
uzlaşamama/varlığını anlamlandıramama, ölümü idealize etme, tercih edilmiş
yalnızlık, toplumsallaşamamak ve kurumlara karşı çıkış, aidiyetsizlik hissi,
ahlak kurallarını yok sayma, şiddet eğilimi-bağımlılık ve medeniyet karşıtlığı
başlıkları altında sunulmuştur. Hakan Günday, romanlarında, anarşist/varoluşçu
bir atmosfer çizmiş, felsefeye çok yakın bir çizgide ilerlemiştir.
Batı edebiyatında özellikle Louis Ferdinand
Celine’den etkilendiğini söyler. 1932’de yazdığı “Gecenin Sonuna Yolculuk” adlı roman
için “kutsal kitabım” nitelemesinde bulunur.
Yazarın eserleri; karakterler, işlenen
temalar, felsefi temeller bakımından da incelenmeye değer veriler sunmakta ve
yeni Türk Edebiyatının “yeniliğini” görmek ve araştırmak isteyenlerin
kaynağıdır.
Yazar, karakterlerin yolculuklarını müthiş anlatıyor.Olay örgüsünü yakalamaya çalışırken
farkında olmadan karakterlerin dünyasına giriveriyorsunuz. Ve oradan da
çıkamıyorsunuz. Bu durum hayatla ve kendinle kurduğun ilişki sonucu ortaya
çıkıyor. Ben Kayra’cıyım.
Kitabın kahramanları Kin yas ve Kayra,
çocukluk arkadaşıdır. 8 yıl önce evden kaçarlar. İkisi de kimseye bağlı bir
hayat sürmek istemiyorlar. Bunları tanıdıkça belki onlara benzeyen
düşüncelerinizden dolayı şüpheye düşeceksiniz… Öte yandan kitap boyunca çizgi
filmlerden, romanlardan, müzisyenlerden, oyunculardan, felsefi akımlardan,
siyasi başlıklara pek çok konuda yapılan incelikli bir göndermeler var. Fark
edildiğinde okumayı daha keyifli hale
getiriyor. Bir yol hikayesi. Kitapta çok derin ve yoğun konular var, altını
çizdiğim çok cümleler oldu. Bazı alıntılarla bitiriyorum. Muhteşem bir kitap
mutlaka okuyun.
"Evden çıkarken anneme biraz dolaşacağımı ve iş bulacağımı söyledim. Param vardı. Kaynağını bilmedikleri bir miktar param olduğunu görüyorlardı evde. Sormuyorlardı ama.Hiçbir şey sormuyorlardı. Soyluluk sadece şatolarda yaşamak değildi. İşte buydu! Sormamak.Sadece anlatılmak isteneni dinleyecek kadar meraka sahip olmak..."
"Evden çıkarken anneme biraz dolaşacağımı ve iş bulacağımı söyledim. Param vardı. Kaynağını bilmedikleri bir miktar param olduğunu görüyorlardı evde. Sormuyorlardı ama.Hiçbir şey sormuyorlardı. Soyluluk sadece şatolarda yaşamak değildi. İşte buydu! Sormamak.Sadece anlatılmak isteneni dinleyecek kadar meraka sahip olmak..."
”Medeniyetin bedeli yerde yatanlarla
ilgilenmemeyi öğrenmek.” s.225
“İnsanlar
taşırlar insanları. Kundaktayken, tabuttayken. Hep taşıyacak birileri olur. Bazıları
dostluktan, bazıları cepteki paradan bazıları da içinde bulundukları sistem bir
gün onlara da taşınma sırasının geleceğini söylediği için taşırlar insanı.” s.37
“İlkellik
mıknatıs gibidir. Dev bir mıknatıs. Biz istemesek de vücudumuzdaki demir ona
doğru gider. “ s.176
“Hissetmemek
bir şey, bilmemek başka. Zihinsel ölüm bilmemekten geçer. Farkında olmamaktan.” s.205
“Kadın
suratını boyar. Çünkü suratı kendisine değil, güzelliğini takdir edecek olan
erkeğe aittir.” s.230
“İnsanın
tek gerçek özgürlüğü yalnızlığıdır.” s.547
“Ölmeye
hepimiz mecburuz kolaysa yaşamaya mecbur ol!” s.504
“Bir çeşit kamu ahlakının gereğiydi güzeli ve sessizi
parçalamak. Ve biz de elimizden geldiğince kendi ahlakımızı onlara öğretmeye
çalışıyorduk.” s.267
Muazzam olmuş beğendim.
YanıtlaSil