17 Mayıs 2019 Cuma

AZ



Yazar Adı: Hakan Günday
Basım Yılı: 2011
Yayınevi: Doğan Kitap
Sayfa Sayısı: 355

“Az dediğin küçücük bir kelime. Sadece A ve Z. Sadece iki harf. Ama aralarında koca bir alfabe var. “ s.349


   Serüvenimiz, ülkemizin doğusundaki olaylar ile başlıyor. Bir tarikat şeyhinin oğluyla evlendirilen 11 yaşındaki korucu kızı Derda ile hapishanedeki gaspçının aynı yaştaki oğlu “mezarlık çocuğu” Derda’nın hayatları. Bu iki çocuk 40 yıl boyunca her türlü şiddetle yontulmuşlar. Çocuk şiddeti, inancın şiddeti, hırsın şiddeti üzerine her şey var. Kısaca şiddetin romanı. Karakterlere dayatılan hayatın, (seks, şiddet, uyuşturucu) bunu getirdiğini dile getiriyor.
  Kitap duygusal ve fiziksel olarak çok geniş bir coğrafyaya yayılıyor.Radikal İslamcılık var, radikal İslamcılığın arka tarafının karanlık yüzü, yetiştirme yurdu, yokluktan var olan iki çocuk, tacizler, tecavüzler, batının Müslüman kadına bakışı ve bunlar üzerine kurulu bir hikaye hızla akıp gidiyor.
   Romanda tek saf ve masum olan Oğuz Atay'dı. Sanki gökyüzünden onlara bakıyor. Günday bu romanında sanat eseri olarak Türkçedeki başyapıt olan Oğuz Atay'ı kullanmış. Bir yazarı, Derda kadar kimse bu kadar sahiplenemez. Kalbini söküp yerine Oğuz Atay'ı koyuyor. Bir sanat eseriyle arasındaki aşk, tanımlanamaz bir aşktı. Kitapta sanat eseriyle, karakterlerin yollarının değişmesini görüyoruz. Romanda Oğuz Atay'a değinilmesi çok hoşuma gitti.
    Az hikayesinde  şiddeti, bir iletişim biçimi olarak görüyoruz. Kurbanken cellada dönüşen bir hikaye. Şiddetin dili, güzel anlatılmış. Hikaye anlatırken şiddet zaman kazandıran bir iletişim biçimidir. İletişim; para alışverişi üzerinden, sevgi alışverişi üzerinden, fedakarlık alışverişi üzerinden bir de şiddet alışverişi üzerinden incelenebilir, diyor Günday bir söyleşisinde. Şiddet alışverişinde zaman kazanabiliyorsunuz çünkü orada bir dürüstlük çıkıyor. Şiddet karşısında  insanın çıplaklaşması söz konusu. Uzun uzun psikolojik tasvirler yapmak yerine şiddet; insanın hayat duruşunu belirliyor. Şiddet yaşarken değil fakat okurken çok çekicidir.
      Günday’ın romanlarında; insan, (kadın-erkek, duygu, düşünce, davranış, vb) zaman,(hayat, ölüm, doğum, vs.) mekan,iş (çalışma hayatı, ticaret, meslekler vb) din-ulus, iletişim (dil, sanat) kavramlar (ahlak, denge, cinsellik, vb) üzerine hep aforizmaları vardır. Aforizma kullanımı bakımından zenginliği dikkat çekicidir. Keskin zekası ve bilgi donanımı beni kendine hayran bırakmıştır.

“Kurallar onların varlığını bilmeyenlere göre kader diğerleri için pusuladır.” s.20
“Bedenli ya da bedensiz her şeyin ve herkesin boyun eğdiği kurallar, yaratıcılığın sınırlarıdır.”
“İnsanlığın sonu, din ve devletin yaratıldığı gün gelmiştir. Aileyse, din ve devlet yaratan bireyler yetiştirmiştir.” s.151
 “Suçtan daha güçlü bir tutkal yoktur.” s.158
“O günden sonra Derda hücre hücre öldü ve gün gün yaşlandı. Çünkü derdi korku değil, korkuyu beklemekti. Ve korkuyu beklemek korkudan beterdi. Bir zamanlar birinin yazdığı gibi…” s.222
“Belki de hayatı yanlış anlayınca güzeldi. Sadece yanlış anlayınca. Ama her şeyi…” s.280
“Bazı insanlar böyledir. Diğerlerine göre çok daha kırılgan oluyorlar. Ölümü sırtlarında bir çanta gibi taşıyıp yorulduklarında önce onu açarlar.” s.346
      Öfke gençtir, İntikam yemini yaşlıdır.
    Beni bu hikayede rahatsız eden tesadüfler olmuştu. Ciddi tesadüfler, çarpışmalar vardı. Hikayenin akışı tesadüflerle sağlanmış gibi.
   Günday bu romanda, okuyucuya mesafe koymamış. Adeta okumuyor yaşıyorsunuz. Derda, yanınızda ya da siz onun yanındasınız. Bunalım dozu yüklüyor okurken, acımasız, çaresiz, zalim insanlar beni yordu. Günday romanlarını okurken hep öfkeli hissediyorum kendimi. Kesinlikle okuyun. İyi ki okumuşum, yine okurum dediğim nadir yazarlardan biridir.
“Herkesin öyle bir hikayesi yok muydu? Başlayıp da bitiremediği.Çünkü kimsenin dinlemediği... İçine atmak diye bir şey varken, anlatmaya ne gerek vardı?” s.285


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder