Yazar
Adı: William Golding
Basım
Yılı: 2001
Yayınevi:
Türkiye İş Bankası
Sayfa
Sayısı: 261
William Golding’in 1983 yılında Nobel
Edebiyat Ödülü alan, filmi de çekilen modern klasiklerdendir. Golding 2. Dünya
savaşından önce ve sonra öğretmen olarak çalışmıştır. Savaş sırasında da
Normandiya Çıkartmasında subay olarak görev yapmıştır.
Sineklerin Tanrısı, ıssız bir adada kalan
çocukların serüvenini anlatan, küçükler için yazılmış bir roman gibidir.
Çevirisini yapan Mina Urgan “roman demek yersizdir çünkü bu kitap bir roman
değil bir alegoridir. Yani simgesel anlamları olan bir öyküdür.” der.
Savaş zamanında, çocukları korumak için
uzakta bir yere gönderirler. Fakat çocukları götüren uçak düşer, çocuklar ıssız
bir adada mahzur kalırlar. Başlıca 4 çocuk vardır. Kitapta, çocukların adaya
uyum sağlamaları ve birbirleri ile olan iletişimleri anlatılır.
“Oynamak hoştu ve yaşamları öylesine
dopdoluydu ki, umuda gerek duymuyorlar, umudun ne olduğunu unutuyorlardı, o
sırada.”say:35
Ralph, umudu olan, güçlü, güzel ve zekidir.
Domuzcuk, kitap boyunca gerçek adının ne olduğunu öğrenemeyiz, şişman, kör
denecek kadar miyoptur. Bundan dolayı diğerlerinden ayrılır. Çok zekidir, aklın
ve sağduyunun sesidir. Çocukların durumunun korkunçluğunu gerçekçi bir gözle
görür. Simon, daha barışçıl ve insaflı bir çocuktur. Jack, doğuştan lider
havası olan, kendinden başkasını hor gören, zorbaca baskıya inanan, küçük bir
faşisttir.
Burası bir adadır. Kimse çocukların burada
olduklarını bilmemektedir. Bir çaresini bulmaları için örgütlenmeleri gerekir.
Domuzcuk’un önerisi üzerine Ralph, bir deniz kabuğunu boru gibi öttürerek
çocukları toplantıya çağırır. Bunu elinde tutana söz hakkı verilir yani düşünce
özgürlüğünün bir simgesi olur. İdeal bir lider özellikte olan Ralph’i
oy birliğiyle lider seçerler. Bu karara Jack karşı çıkar. Aralarında rekabet ve
iktidarı ele geçirme savaşı başlar. İlk toplantılarında önemli kararlar alınır.
Gene Domuzcuk’un önerisiyle barınaklar yapılır, açıktan geçen gemilere işaret vermek
üzere dağın tepesine ateş yakılır. Ateş kurtuluşun ve umudun sembolüdür. Simon
ve Ralph barınak yapmak için uğraşır, Jack et yiyebilmek için ava çıkar.
Avcıların lideri olur. Farkında olmadığı halde gerçek amacı bir canlının kanını
dökmektir. Ona hizmet etmedikleri sadece meyve yeyip oyun oynadıkları, geceleri
korkudan ağladıkları için 6-7 yaşındaki küçükleri yaşamaları gereksiz
yaratıklar olarak sayar..
Domuzcuk Jack’e beni Domuzcuk olarak
çağırmasınlar der. Jack arkadaşlarına onu Domuzcuk olarak tanıtır. İlk güvensizlik
ortamı bu noktada oluşur. Günümüz dünyasında da “akran zorbalığı” kavramı bunu
devam ettirir.
Jack’in zorbalığı öylesine korkunç
boyutlara varır ki Sineklerin Tanrısı egemen olmuş gibidir. Mina Urgan bu
durumu faşistlerin aydınlık kafalara duydukları kinin belirtisi olarak ifade
eder. Fakat Simon’un akıl yolundan hiç şaşmayan mistikliği, Domuzcuk’un ölmeden
önce kabileye meydan okurcasına uygarlığı savunması, karanlık güçlere karşı
sonuna kadar direnen Ralph’in yiğitliği, bize kötülüğü yenmenin yolları
olduğunu anlatır.
Ralph, mantığı temsil ederken Jack,vahşi
dürtüleri temsil etmektedir. Mantık mı, vahşi dürtüler mi? Demokrasi mi,
Diktatörlük mü? Hangisi kazanır.
Başlangıçta bir cennet olan bu ada bir
yangın yerine döner. 6-12 yaş arasındaki çocuklar, uygar dünyanın baskısından
kurtulunca nasıl böylesine vahşileşebilir, kan dökecek kadar acımasız olabilir.
Kitapta, çocukların bir melek olmadığını onlarından insan olduğunu görüyoruz. Bu
yüzden aileler ve eğitim kurumları iyiliği geliştirmeyi öğretirler. Uygarlığın
amacıda budur. Keyifli okumalar…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder