14 Ocak 2018 Pazar

ÖYKÜ VE ROMAN YAZMA SANATI

ÖYKÜ VE ROMAN YAZMA SANATI

Yazar Adı: Sevim Gündüz
Basım Yılı: 2003
Yayınevi: Toroslu Kitaplığı
Sayfa Sayısı: 138

    Bu kitap roman ve öykü yazmak isteyenlere teknikler anlatıyor.
  Yazmak ölüme meydan okumanın gerçekte yaşamanın “dünyaya, geleceğe kazık çakma”nın ve belki de bir yandan “o kazığa "tutunmanın, kendini, düşüncelerini anlatmanın ve dünyayı değiştirme çabalarının bir yoludur der yazar ve bende aynı fikirdeyim.


  Müzikçiler yarattıkları müziklerde, ressamlar resimlerde, mimarlar yapılarda, öğretmenler yetiştirdikleri kuşaklarda kimi insanlarda belki diktikleri fidanlarla yaşamayı sürdürebileceklerdir. Her insanın yaşamında, bilincinde olsun veya olmasın, şu ya da bu alanda kendisini, gelecekte yaşatacak bir çabası kesinkes vardır.        Herkes kendi alanında bunu yapar. Yapı ustası ördüğü duvarla, politikacı güttüğü politikayla. Kimi zamanda daha doğrusu sık sık savaşarak vb…insanın yaşadığı ortamı, dünyayı değiştirme çabasıdır bu.
  Yazarlık düşünen kişiler için okunması önerilen bir kitapdır.  Faydalı bir kaynak. Tam aradığım tarzda bilgiler var.


13 Ocak 2018 Cumartesi

BAŞLANGIÇ

BAŞLANGIÇ
Yazar Adı: Dan Brown
Basım Yılı: 2017
Yayınevi: Altın Kitaplar
Sayfa Sayısı: 534

   Harvard Üniversitesi Simgebilim Profesörü Robert Langdon, özleyenler için “ Başlangıç” müthiş bir roman olmuş. Din ve bilimi, sanatla teknolojiyi, mimariyi yine bir araya getirmiş, yaratıcılıkta sınır tanımamış.


    Nereden geliyoruz?
    Nereye gidiyoruz?
   Bu kitapta yazar bu iki soruyu temel almış. Bu kez İspanya’ da Guggenheim Müzesinde başlıyor her şey. Kitapta modern sanattan, resimden, bestelerden bilgiler geçiyor. Okurken bir elimde telefon İspanya’da bakmadığım müze, kilise, şapel, otel kalmadı. Sagra Da Familia’ya bayıldım. Bence okuyup geçmeyin, oraların resimlerini inceleyin.
  Kitap güzel, akıcı, okunması kolay, gerilim/macera kitabı sevenler kaçırmasın. Hem okuyor hem de hayal ediyoruz. Dan Brovn’ın çarpıcı etki yaratmadaki ustalığını yine bu kitapta görüyoruz.
 Kitaptan beğendiğim alıntılar:”Tanrı uzanıp Adem’e hayat veriyor, Prometheus çamurdan ilk insanı yapıyor, Brahma kendi vücudunun farklı yerlerinden insan yaratıyor, Afrikalı bir tanrı bulutları ayırıp yeryüzüne iki insan indiriyor, İskandinav bir tanrı tahtadan bir adamla kadın oyuyordu.”
    ”Boşlukların Tanrıları
  Antik insanlar çevrelerinde anlayamadıkları boşluklar oluştuğunda bunları tanrılarıyla kapatırlardı. Tanrıça Hera’nın gözünden düşmek kısırlığa sebep oluyordu. Aşkın sebebi, Amor’a hedef olmaktı. Salgınlar Apollon’un gazabıydı. Bununla birlikte geçen yüzyıllar içinde bilimsel bilgi arttı. Doğal dünyayı anlayışımızdaki boşluklar kapandıkça Tanrılarımız da azalmaya başladı.” Sayfa:99
 “11.yüzyılın sonunda dünyadaki en büyük entelektüel keşifler Bağdat ve çevresinde yaşanıyordu. Bugün kullandığımız rakamlar Arap rakamlarıdır. Arap dünyasının astronomları tarafından keşfedildiler. Çoğu Amerikalının bir zamanlar bilimsel ilerlemenin beşiği olduğunu bilmeden Bağdat’ı harap bitap bir Ortadoğu şehri olarak hayal etmesini acıklı buldu.” Sayfa:113
  “Hangisini tercih ederdiniz? Dinsiz bir dünya mı yoksa bilimsiz bir dünya mı? “ sayfa:382


27 Aralık 2017 Çarşamba

İSTANBUL'UN BİR YÜZÜ

İSTANBUL’UN BİR YÜZÜ

Yazar Adı: Refik Halid Karay
Basım Yılı: 2017
Yayınevi: İnkılap Yayınevi
Sayfa Sayısı: 197

            Cumhuriyet, öncesi ve sonrasında insanların değişimleri kısa hikayeler ve faklı karakterlerle anlatılmıştır.



      Kitaptan birbirinden bağımsız birçok olaydan bahsedilmektedir. İsmet (romanın anlatıcısı ) çocukluk arkadaşı Kani'nin nasıl zengin olduğunu feedbacklerle bize anlatır. ( Kitabın karakterleri savaş zenginidir. Her türlü zorbalığı yaparak çok ciddi makamlara gelmiş, servet edinmiş insanları anlatır.)
        Abdulhamit Dönemi paşalarından Fikri Paşanın konağında bir hizmetçi olan İsmet’in yazdıklarını okuruz. Konakta sade, huzurlu, asil bir hayat sürerken, savaşlar patlak verir. Savaşla birlikte vurgunculuk, talan, şatafat düşkünü insanlar, ayağa düşenler, kalkanlar, değişen eğlence anlayışları, konak yaşamlarındaki artan ahlaksızlıklar… Zengin olmak, önemli bir mevkiye gelmek için, her türlü yola başvurulabileceğini anlatır. Kitapta daha çok ekonomik ve sosyal değişimin toplumun değişik kesimleri üzerindeki etkilerinin tasvirlerini okuruz. Savaş zenginleri, karaborsacılar, vurguncular, İttihat ve Terakki'nin adamları yani İstanbul’un bir yüzünü anlatır. Tasvirlerinde halk yoktur.
        Yazar eski İstanbul’a olan özlemini yani 1908 öncesini, son satırlarında anlatır:
       “Ben İstanbul’un , eski İstanbul’un, o şahsiyetli ve güzel İstanbul’un iç yüzünü afacancasına tanıyan bir evladıydım; onu ben ne iyi anlardım…Sanki o da bana ayrıca , herkese yaptığından fazla yüreğini açardı.
        İşte ben bu pek iyi tanıdığım ve pek çok sevdiğim vücudu kaybettim. Ona yanıyorum, onun hasretini çekiyorum !
                                                       Bebek 15 Eylül – 15 Ekim 1918



10 Aralık 2017 Pazar

BUGÜNÜN SARAYLISI

BUGÜNÜN SARAYLISI

Yazar Adı: Refik Halid Karay
Basım Yılı: 2015
Yayınevi: İnkılap
Sayfa Sayısı: 310

     Bugünün Saraylısı 1940 yılları İstanbul’unda geçer. Kendi halinde ve orta yaşını geçmiş olan Ata Efendinin Gedik paşa'daki mütevazı evine, ilk defa göreceği yeğeninin gelmesiyle başlayan, saklı bir aşkın hikâyesini anlatıyor.



     Ata Efendi ve ailesi, Düzce’den küçük bir kız çocuğu beklerken, bir genç kız çıkagelir, Yaşar'ın kızı Ayşen'in çok zengin olduğunu görürler. Bir anda Ata Efendinin ve ailesinin hayatı değişiyor, lüks restoranlarda yemek yiyorlar, ünlü terzilerden giyiniyorlar, zevk ve eğlence içinde yaşıyorlar. Ayşen lüks ve zenginliğe düşkün, kendini beğenmekten haz duyan, alımlı, güzel bir kızdır. Her gören kıza vuruluyor. Zengin, hayırlı kısmetleri çıkıyor.
     Roman, Ayşen’in adım adım sınıf değiştirmesi ve mutsuzluk macerasıdır. Ne olursa olsun asla hayatından memnun olmayan, sürekli mutsuz, alışılmış yaşamdan, alışılmış yerlerden, tanıdık insanlardan, birbirine benzer hareket ve düşüncelerden uzaklaşmak isteyen bir karakterdir. Ayrıca morfin bağımlısıdır.
      Dayıyla Ayşen arasında bir diyalog:
     ”Bu nasıl laf yavrum? Senin sevmek hakkında bir fikrin, bir sezişin yok mu? Yatağına girdiğin zaman neler düşünüyorsun? Model terzi, kumaş, krem, vitrinde gördüklerin mi yalnız? Bir erkeğin hayali seni oyalamıyor, heyecanlandırmıyor mu? Yüreğinde pek tatlı tadına doyulmaz bir ezginlik duymuyor musun? Yanımda olsa, kendimi kollarımın arasında bulsam! Gibi bir arzuya kapılmıyor musun?
      Bilemiyordu tabi!”Ferhat ile Şirin” gibi masallardan, Fuzuli divanındaki ”Leyla ile Mecnun”dan, Manukyan kumpanyasının oynadığı “La Dame aux Camelias ”dan aldığı fikirlerle aşk tanınmış olamazdı. Sayfa:247
    Dayı Ata Efendinin aşkının derinliklerini ise: “ Severmişim meğerse” derdi. “Delisi, divanesi olmuşum?  Evet benim romanımda büyük vakalar, ihtiras sahneleri, visal zevki, hatta aşkını itiraf bile yok. Yaşlı bir dayının yeğenine tutulduğundan ibaret, gizli kalmış, gizlenmesi lazım ve gizliliği tabi olan bir gönül faciası! Mezarıma götüreceğim bir sır…” sayfa:301
.....yüzlerce tekerleğin fırıl fırıl dönerek  koşuştuğu tarafa-artık kendinin olmayan adımlarla-dosdoğru yürüdü. Bunlar basit ömrünün son adımları olmuştu. Sayfa:310
    Zenginlik insanların yaşamlarını, ilişkilerini hatta kişiliklerini değiştirebilir. Çıkarlar ne olursa olsun ahlaki değerlerden taviz vermemek gerekir.



19 Kasım 2017 Pazar

KUYRUKLU YILDIZ ALTINDA BİR İZDİVAÇ

KUYRUKLU YILDIZ ALTINDA BİR İZDİVAÇ

Yazar Adı: Hüseyin Rahmi Gürpınar
Basım Yılı: 2011
Yayınevi: Everest
Sayfa Sayısı: 232

     1910 yılının mayıs ayında Halley Kuyruklu Yıldızının dünyaya çarpacağı söylentisi, İstanbul'u da kasıp kavuran bir panik havasına sokmuştur. Kenar mahalleler bu haberi kendi anlayışlarına göre yorumlarlar. Kitabın kahramanı İrfan Galib Aksaray’da oturmaktadır. İrfan zengin bir ailenin oğlu, batı ilimlerini okumuş, geniş fikirli, aydın bir gençtir. Evlenme çağı gelmiş, kendisi gibi eğitimli bir kadınla evlenme hayalleri kurmaya başlar. Bir gün yolda gördüğü peçeli bir kadının peşine takılır, güzel ve eğitimli olduğunu düşler. Girişimde bulunur. Fakat acemice yaptığı tanışma teşebbüsü onu kadın düşmanı yapar. Kadınlardan intikamını almaya, sürekli onları kışkırtmaya karar verir. Kadınların zayıflığı ile ilgili makaleler yazar. Halley Kuyruklu Yıldızıyla ilgili konferanslar düzenler. Anatomi, astronomi, fizik karışımı kuyruklu yıldızın çarpmasıyla kopacak kıyameti tasvir eder. Amacı kadınları korkutmak, zayıflıklarıyla ilgili alay etmektir. Bu konferanslarını ve yazılarını bir kadın ilgiyle takip etmektedir.Bir süre sonra maceraperest bir kadından mektuplar alır. İrfan henüz yüzünü hiç görmediği bu kadının hayaline aşık olmuştur.
     Ev halkını, mahalle esnafını kıyametin kopacağına inandırmıştır. Herkes birbirine itirafta bulunarak helalleşir. Bu sırada tanımadığı hayranıyla mektuplaşması sürmektedir. Kadına evlenme teklif eder. Kadın da Kuyruklu Yıldızın çarpacağı ana kadar yüzünü göstermeyecektir. Halley’in görüneceği gün düğün yapılır. Evin damında, dürbünle gökyüzünü araştıran gelin ve güvey arasında bilimsel, felsefi uzun konuşmalar geçer. Sonunda bu hayali sevgilinin, eğitimli, kibar bir genç kız olduğu ortaya çıkar. Lütfiye, kadınların öcünü almak için İrfan’a bir oyun yapmış ve oyunun sonunda İrfan’ın iyi bir koca olacağını anlamıştır. Halley dünyaya çarpmaz. Ama bu iki oyundan bir evlilik çıkar.


     Kısa bilgi: Halley çıplak gözle görülen tek kuyruklu yıldızdır. 75 yılda bir görülen, en son 1986 da güneş sistemine girmiş, hesaplara göre de 2061 yılında tekrar görülecektir.
     Kitaptan çıkarılacak sonuç: Cahil insanların erkek veya kadın olsun hurafe ve söylentilere çabuk inanmaları. Erkek veya kadının eşit zeka ve muhakeme gücüne sahip olmaları. Zeki ve kurnazların, saf ve cahilleri kandırarak işlerini yürüttükleri çarpık bir düzenden kurtulmanın yolu ise akılcı düşüncenin gelişmesi fikrini işleyen bir tutum geliştirmektir. Ayrıca Osmanlıdaki evlilik anlayışını da eleştirir.
     Kitapta, toplumun çeşitli alanlarındaki günlük yaşayışı, değer yargılarını eleştirmiştir. Söylentilere kapılan ve hemen inanan cahilce tepkiler ve buna sebep olan cehaletle ustaca alay edilmiştir. Ayrıca batı özenticiliğini yine görürüz..Mizahi boyutuyla düşündüren, okurken değişik dünyalara götüren, karakterleri canlı, güzel ve faklı bir roman. Hüseyin Rahmi Gürpınar’ın kalemine hayran oldum. Bu romanında da yine temiz mizahını kullanmış. Günümüzde argo ve küfürden oluşan bir mizah anlayışı hüküm sürerken herkesin okumasını tavsiye ederim. Mizah küfür değildir.
“İnsanlar her felakete cehaletleri sebebiyle uğramışlar, hala da uğramaktadırlar. İnsanlık daha çocukluk devresinde akıl erdiremediği durumlarda daima batıl inançlara düşmüş, işte bundan dolayı gelişme yolunda gecikmiştir. Her gün gökyüzünün önünde durup da çoğumuzun ona dair olan bilgisi pek az olan bir şey varsa o da gökyüzüdür. Syf:32
“Hayat hesapsız can düşmanlarına durmadan karşı koymakla devam ettirilen pek nazik bir geçittir. Hayat, hayatı yiyerek, yok ederek kalıcı oluyor” syf.45
     Bu romanla servet-i Fünun dönemini bitirip, Fecr-i Ati dönemine başlayacağım. İYİ OKUMALAR


12 Kasım 2017 Pazar

ŞIPSEVDİ

ŞIPSEVDİ

Yazar Adı: Hüseyin Rahmi Gürpınar
Basım Yılı: 2009
Yayınevi: Everest
Sayfa Sayısı: 474

      Roman, Tanzimat Yıllarından beri Osmanlı-Türk toplumunun temel problemi haline gelen Batılılaşma (Alafranga) kavramının en somut örneğidir. Felatun Bey ve Rakım Efendi romanıyla başlayan, Araba Sevdası, Zehra, Şık romanlarıyla devam eden Batılılaşma sürecimizdeki değişimi ele alır.


    Atadan kalma mirası, lüks eğlence  mekanlarında yabancı kadınlarla tüketmeye dayalı yanlış bir Batılılaşma anlayışına vurgu yapılır.
       Roman, Meftun ve ailesi içinde geçen olayları anlatır. Meftun okumak için gittiği Paris’te yıllarca kalır, okumaz. Paris’ten dönüşte Erenköy’de babadan kalma köşkünde alafranga bir hayat sürme hevesine kapılır. Komşusu Kasım Efendi çok zengin bir cimridir. Meftun’un yaşamak istediği hayat, çok para gerektirir. Kasım Efendini görgüsüz, bağnaz kızı Edibe ile evlenmeyi planlar. Kasım Efendiyi razı etmek için planlar yapar. Kendisine piyangodan büyük ikramiye çıktığı, söylentisini yayar. Kasım Efendi parayla avlanır. Kızını Meftun’la evlendirir. Meftun boğazına kadar borca girer, kayın biraderi Mahir’i kandırarak, babasının parasını çaldırtır. Dram orada başlar.
      Roman; değerlerini kaybetmeye başlayan toplumun trajedisidir. Para hırsı ile aileler kurmak, insanların hayatını yalan ve hilelerle yıkmak mutluluk getirmediği gibi yıkıcıdır.
  Yazar, öz-benliğini yitirmeden, örf, adet, gelenek ve göreneklerimize uygun yaşamak gerektiğini vurgular. Romanın dili son derece sadedir. Hüseyin Rahmi Gürpınar ilginç tipleri mizahi bir üslupla anlatır. Bu romanında halk dilini kullanmıştır. Halk diline ait sözcük ve deyimler göze çarpar. “fanfan, finfon, zıkkım, pisboğazlığın lüzumu yoh” gibi.
      ”Cenab-ı Hak sevdiği kulunu sakat yaratır. Bu dünyadaki maluliyetin öbür dünyada ecri büyük olur” Kasım Efendinin felsefesidir. (sayfa:163)


2 Kasım 2017 Perşembe

MÜREBBİYE

MÜREBBİYE

Yazar Adı: Hüseyin Rahmi Gürpınar
Basım Yılı: 2015
Yayınevi: Everest Yayınları
Sayfa Sayısı: 192

       Mürebbiye; bir evde yatılı olarak ve aylıkla çalışan, evin çocuğunun ya da çocuklarının bakımı ve eğitimiyle özel olarak görevlendirilmiş, görgülü, bilgili kadın demektir.


        Bu kitapta da Tanzimat’tan beri işlenen “yanlış batılılaşmayı” anlatan bir romandır. Romanın önemli kişisi Dehri Efendi, yaşlı, devlet memurluklarında bulunmuş zengin biridir. Kendi yalısında, o zamanın geleneğine uygun kızıyla, damadıyla, kardeşleri ve oğluyla birlikte oturmaktadır. Emekliye ayrıldıktan sonra kendini okumaya, bilime vermiştir. Kitaplarla dolu özel odasında, sayılan ve korkulan bir aile büyüğü olarak yaşamaktadır. Bir gün konağa, gösterişli ailelerin yaptığı gibi Mürebbiye alınır. Fransa’da tutunamayan, başından türlü olaylar geçmiş Angel’in konağa mürebbiye olarak girmesi sonucu, aile içinde meydana gelen trajikomik olayları anlatır. Acı bir ibret romanıdır.
         Kitabın ana fikri: Çocuklarının eğitimini sırf moda diye eve alınan ve ne olduğu, ne eğitimi aldığı belli olmayan mürebbiyelerce verilmesinin, doğurduğu kötü sonuçlar verilmek istenmiştir. “Mürebbiyelik” bir kurum halinde, toplumda sosyal bir yara halini almış durumdadır. Yazar da bunu mizahi bir dilde eleştirir.
          Bana acı gelen, bugünde benzer şeyleri yaşıyor olmamız ve yazarın geleceği görebilmesidir. Yazarın öngörü ve zekası hayranlık veriyor.