Yazar
Adı: Leyla Erbil
Basım
Yılı: 1988
Yayınevi:
Türkiye İş Bankası
Sayfa
Sayısı: 224
Leyla
Erbil okumalarıma, Eski Sevgili ile başlıyorum. İçinde 2 kısa 3 uzun öykü olmak
üzere 5 öykü bulunmaktadır. Kitaba adını veren Eski Sevgili, yazarın ilk
novellasıymış. Hikayeler çok güzel okuyun.1973-76 tarihlidir, mutlaka Leyla Erbil kalemiyle tanışın derim.
Hikayelerde
sol ve devrim, devrim umudu hakim. Konuşmadan Geçen Bir Tren Yolculuğu, Clinton
Godson, Biz İki Sosyalist Erkek, Bunak ve Eski Sevgilinin başkahramanı Nigar,
banka emeklisi, annesiyle mütevazi bir hayat sürmektedir. Nigar, kendince
devrimci düşüncelere sahip ama hiç hareketin içinde bulunmamıştır. Kadınlığını
toplumun kurallarına sıkı sıkı boyun eğerek yıllarca bastırmış…Eski sevgilisi –evli
ve çocuklu- Salih’in ortaya çıkışıyla kendisini bir iç hesaplamanın ortasında
bulur.Yaşanmadan geçmiş yıllar ve pişmanlıklar..
“…duysun
işte oğlum bakalım, siz sevmeyi bilmezsiniz, derdi bize, sizler yaşama
düzeninizi aksatacak şeye düşman kesilirsiniz, evladınıza bile, derdi. ….analık
nedir ne bilirdi o , analık kadının içine tanrı tarafından konmuş bir ateştir,
hayvanlarda bile varken o ateş, bizden neden çıksınmış, canavar sanıyordu
bizi……sende sevgi var mı anana saygı var mı, derdim. “Asıl sorunumuz bütün
ilişkileri, insanca bir düzeye ulaştırmak” derdi.”s. 91
“-Dost
biliyorum seni, yanı sıra gelecek duyguları başından yasakladım kendime. Bu da
benim ASIL OLANA” tutkum işte!” s. 133
“-Tabii
değil, sen kimsin ki beni böyle yapasın! Sen benim tuvalde boyadığım bir
noktasın ancak, bütünün içinde gözün göremeyeceği, seçilemeyen bir nokta! Ancak
benim seçebileceğim bir nokta!” s.217
“Beriden
vuran solgun ışık, yüzünün yarısını yok etmişti… Klan yarısı, esmer, uzun ve
katı kesimiyle bir bekleyiş maskıydı sanki. Bu maskı; Doğunun yıllardır, belki
de yüzyıllardır sabırla, sevgisiz dokuduğu özlemler, baş eğme, susma ve nefret
kalın bir kabuk gibi kaplamıştı; ilk fırsatta bir bıçağın ucuyla dürtüldüğünde
hemen düşecek donup kalmış bir kabuk. Evet geç de olsa gelecekti mutluluk, …”
s.218
“Ne
kadar da kurnaz diye tarttı için için, insanları severek, yücelterek alıyor
avcunun içine…. En enez yanından yakalıyor adamı, ama nasıl da sevecen nasıl da
candan, hiç yalanı yokmuş gibi söylüyor.
……
Yaşam
buydu işte; yaşam, genç kızlığının kitap sayfaları arasında saklayıp kuruttuğu,
arada bir açıp baktığı, o ince yerlerinden çoktan beri eriyip dökülmüş ak
yasemin değildi, kirlenmeyi, pislenmeyi göze alarak, ayıpları, yasakları,
sevinç ve acıları üstlenerek götürülmesi gerekiyordu yaşamın.Geçmişin uğultulu
kapıları döne döne vurmaya başladılar, bir saatin saymayı unuttuğu, işlemeyi
durdurduğu zaman dilimi canlanıp kımıldadı.” s. 220
“….Haksızlıkla
yüz yüze geldiğin anda sana doğru yolu gösterecek olan tek şey yüreğinde
duyacağın o derin öfkedir. Kalıplaşmamış bir öğüttür öfke. Öfkelenmeyi bil
oğlum, haksızlıkla yüz yüze geldiğin anda öfkelenmesini bil.” s.221
“
Konuşmadan Geçen Bir Tren Yolculuğu, “O gitti, büsbütün mutsuz oldum;
aradıklarımın tümünü bulmuşum onda meğerse –aradıklarım neydi bilmiyorum ama
onda vardı- özellikle beni bırakıp gitmesi onda vardı.” s. 17
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder