15 Haziran 2019 Cumartesi

KAMBUR



Yazar Adı: Şule Gürbüz
Basım Yılı: 2017
Yayınevi: İletişim
Sayfa Sayısı: 92

   Şule Gürbüz, 1974 doğumlu, İstanbul Üniversitesi sanat tarihi ile Cambridge üniversitesi felsefe eğitimi almıştır. Antika saatlerin tamir ustasıdır. Kamburu 18 yaşında yazmıştır. 1992’de yazdığı ilk romanıdır. Roman da değil öykü mü, deneme mi, bilmiyor fakat kendisi metinler demeyi yeğliyor.


  Kitap, bir cenazeye giden kambur bir adamın aklından geçenlerden oluşuyor. Olay örgüsü ve kurgusu olmayan daha çok monolog şeklinde yazılmıştır. Daha önce okuduğunuz kitaplardan ayrı bir yerde anlaşılmayı bekliyor. İlber Ortaylı’nın bir röportajında rast gelmiştim.”Genç neslin içinde, felsefe ve musiki bilgisiyle umut veren aydınlardandır.” diyerek, Şule Gürbüz'ü okumak gerektiğinden bahsetmişti. Merak ettim ve bağımlısı oldum.
   Kambur, yaşama dahil olmayan, yaşamın dışında, çoğunluğun savlarını kabul etmeyen bir karakter. Hiç bir anısının olmadığını düşünür. Bildiğimiz tek uğraşı kontrbas çalmak. Fakat bunu da müzik için yapmıyor. Uyuşmak istiyor.  Özdeşlik kurulması zor bir karakter. Kamburun savlarını kolaylıkla benimseyebiliyorsunuz, kitap boyunca gerçeği sorguluyor. Çoğu zaman hak veriyorsunuz Kambura. İçimdeki Kamburu mu buldum ben bu kitapta?
   Aklımızda pek çok sorularla kitabı kapatıyorsunuz.

“Akıl, ideale varamayınca hicve varıyor.” s.8
“Bir cümle söyleyebilmek için –o da çoğu kez yalan- koca kitaplar yazılıyordu. “ s.9
“Bir şey sormam gerekiyordu; sormaktan nefret ederim. Kim neyi bilebilir ki?” s.10
“Bende kaybolma isteği vardır. Kaybolayım sonsuzluğu hissedeyim diye.” s.12
“Ama asıl istediğim aranmak, bulunmak neden böyle bir şey yaptığımın neden yalnız kalmak istediğimin sorulmasıydı.” s.12
“Ve ben beğendiği şeylere el atmayan hemen o yığınlardan birine katmaya çalışmayan insanları erdemli bulurum.” s.13
“Ölen kim ise onun yaşamının müziği cenazesinde çalınmalı, çünkü insana doğumundan ölümüne dek bir müzik eşlik eder.” s.14

   İnsanların hayatlarına dair çok iyi tespitleri var. İnsanları kırmamak için kendimize ödediğimiz bazı büyük- küçük bedeller vardır.
“Bir alışkanlığınız varsa bu daha da kötü. Yeni birine kahveyi şekersiz içtiğinizi ezberletene kadar kaç şekerli kahve içeceksinizdir, kim bilir. Kırmamak için pek bir şey  söylemeyecek, katlanacaksınız. Bir gün, dayanamayıp yine sade kahve isteyip onu sevdiğinizi söylediğinizde, “hadi hadi” diyecek, “seni tanıdığımdan beri şekerli içiyorsun”  Kinlenecek, sırf bu yüzden kinlenecek –kolay kolay da içinizden atamayacaksınız.” s.18

“Canım sıkıldıkça karıştırdığım bir günlüğüm var. Belki haftalık, aylık, yıllık demek daha doğru olur.” s.37 
   İlk sayfa 1897’den başlıyor, 1994’e kadar devam ediyor.

“İradem, tutsak olduğumu anlama özgürlüğümdür.” s.53
 “Öğrenilen tüm gerçekler, başkalarına söylenen yalanlar sayesinde bulunur. Oysa içtenlik gürültüden başka bir şey değildir.”
   Yazar, dili ön plana çıkarmış ve katmanlandırmış. Bazen tek bir cümle yazıp, sayfayı boş bırakmış. Katmanlı metinleri var. Kambur, yaşamın anlamsızlığını kabullendikten sonra ki olasılıkları sorgulayan kocaman bir metafor. Laf kalabalığının içine saklanmayan bir yazar. Cesur anlatımı var.
  Yazarın okuyucuya vermek istediği Kamburun deliliği mi yoksa Kamburun hiç deli olmayışı mı belli değil.
   Metinde sürekli kendimize sorular soruyoruz. Zihninize mıhladığı sorularıyla sade güzel diliyle sizi sık sık çağıran bir kitap. Kambur, defalarca okunmayı talep ediyor. Kitap , ince, ağır değil, sadece derin bir kitap. Yaşamınızın neresinde olduğunuz ya da hangi ruh halinde olduğunuza göre her okumada farklı yorumlayacaksınız.   Kitap aniden bitiyor. Mutlaka okuyun.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder