Yazar
Adı: Şule Gürbüz
Basım
Yılı: 2017
Yayınevi:
İletişim
Sayfa
Sayısı: 92
Şule Gürbüz, 1974 doğumlu, İstanbul
Üniversitesi sanat tarihi ile Cambridge üniversitesi felsefe eğitimi almıştır.
Antika saatlerin tamir ustasıdır. Kamburu 18 yaşında yazmıştır. 1992’de yazdığı
ilk romanıdır. Roman da değil öykü mü, deneme mi, bilmiyor fakat kendisi
metinler demeyi yeğliyor.
Kitap, bir cenazeye giden kambur bir adamın
aklından geçenlerden oluşuyor. Olay örgüsü ve kurgusu olmayan daha çok monolog
şeklinde yazılmıştır. Daha önce okuduğunuz kitaplardan ayrı bir yerde
anlaşılmayı bekliyor. İlber Ortaylı’nın bir röportajında rast gelmiştim.”Genç
neslin içinde, felsefe ve musiki bilgisiyle umut veren aydınlardandır.”
diyerek, Şule Gürbüz'ü okumak gerektiğinden bahsetmişti. Merak ettim ve
bağımlısı oldum.
Kambur, yaşama dahil olmayan, yaşamın
dışında, çoğunluğun savlarını kabul etmeyen bir karakter. Hiç bir anısının
olmadığını düşünür. Bildiğimiz tek uğraşı kontrbas çalmak. Fakat bunu da müzik
için yapmıyor. Uyuşmak istiyor. Özdeşlik
kurulması zor bir karakter. Kamburun savlarını kolaylıkla
benimseyebiliyorsunuz, kitap boyunca gerçeği sorguluyor. Çoğu zaman hak
veriyorsunuz Kambura. İçimdeki Kamburu mu buldum ben bu kitapta?
Aklımızda pek çok sorularla kitabı
kapatıyorsunuz.
“Akıl,
ideale varamayınca hicve varıyor.” s.8
“Bir
cümle söyleyebilmek için –o da çoğu kez yalan- koca kitaplar yazılıyordu. “ s.9
“Bir
şey sormam gerekiyordu; sormaktan nefret ederim. Kim neyi bilebilir ki?” s.10
“Bende
kaybolma isteği vardır. Kaybolayım sonsuzluğu hissedeyim diye.” s.12
“Ama
asıl istediğim aranmak, bulunmak neden böyle bir şey yaptığımın neden yalnız
kalmak istediğimin sorulmasıydı.” s.12
“Ve
ben beğendiği şeylere el atmayan hemen o yığınlardan birine katmaya çalışmayan
insanları erdemli bulurum.” s.13
“Ölen
kim ise onun yaşamının müziği cenazesinde çalınmalı, çünkü insana doğumundan
ölümüne dek bir müzik eşlik eder.” s.14
İnsanların hayatlarına dair çok iyi
tespitleri var. İnsanları kırmamak için kendimize ödediğimiz bazı büyük- küçük
bedeller vardır.
“Bir
alışkanlığınız varsa bu daha da kötü. Yeni birine kahveyi şekersiz içtiğinizi
ezberletene kadar kaç şekerli kahve içeceksinizdir, kim bilir. Kırmamak için
pek bir şey söylemeyecek, katlanacaksınız.
Bir gün, dayanamayıp yine sade kahve isteyip onu sevdiğinizi söylediğinizde,
“hadi hadi” diyecek, “seni tanıdığımdan beri şekerli içiyorsun” Kinlenecek, sırf bu yüzden kinlenecek –kolay
kolay da içinizden atamayacaksınız.” s.18
“Canım
sıkıldıkça karıştırdığım bir günlüğüm var. Belki haftalık, aylık, yıllık demek
daha doğru olur.” s.37
İlk sayfa 1897’den başlıyor, 1994’e kadar devam ediyor.
“İradem,
tutsak olduğumu anlama özgürlüğümdür.” s.53
“Öğrenilen tüm gerçekler, başkalarına söylenen
yalanlar sayesinde bulunur. Oysa içtenlik gürültüden başka bir şey değildir.”
Yazar, dili ön plana çıkarmış ve
katmanlandırmış. Bazen tek bir cümle yazıp, sayfayı boş bırakmış. Katmanlı
metinleri var. Kambur, yaşamın anlamsızlığını kabullendikten sonra ki olasılıkları
sorgulayan kocaman bir metafor. Laf kalabalığının içine saklanmayan bir yazar.
Cesur anlatımı var.
Yazarın okuyucuya vermek istediği Kamburun
deliliği mi yoksa Kamburun hiç deli olmayışı mı belli değil.
Metinde sürekli kendimize sorular soruyoruz.
Zihninize mıhladığı sorularıyla sade güzel diliyle sizi sık sık çağıran bir
kitap. Kambur, defalarca okunmayı talep ediyor. Kitap , ince, ağır değil,
sadece derin bir kitap. Yaşamınızın neresinde olduğunuz ya da hangi ruh halinde
olduğunuza göre her okumada farklı yorumlayacaksınız. Kitap aniden bitiyor. Mutlaka okuyun.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder