21 Haziran 2019 Cuma

HUZUR



Yazar Adı: Ahmet Hamdi Tanpınar
Basım Yılı: 2000
Yayınevi: Dergah
Sayfa Sayısı: 391

   Ahmet Hamdi Tanpınar, 1901 doğumludur. İstanbul Üniversitesi Edebiyat fakültesini 1923 yılında bitirdikten sonra lise ve Yüksek okullarda öğretmenlik yapar. 1942-46 yıllarında Maraş Milletvekili olarak görev yapmıştır. Yazınlarında Fransız edebiyatından etkilenmiş, müzik ve resim sanatlarını kullanarak şiirsel “rüya estetiği” kavramını eserlerine yansıtmıştır. “Bursa’da Zaman” adlı ünlü şiiriyle geniş kitlelere ulaşmış şairimizdir. Düz yazılarında psikanaliz, bilinçaltı, zaman kavramı ve an teması üzerine yoğunlaşır.


   Eserlerini analiz edebilmek için Edebiyat fakültesini bitirmek isterdim. Türk edebiyatının en büyük ustasıdır. Edebiyatımızın Dostoyevski’si, Balzac’ı dır. Tanpınar, sanki hep çile çekmiş, hayatı boyunca hiç anlaşılmamış, Baudelaire, Rimbaud, Valery okumuştur. Ömer Seyfettin gibi kim olduğu bilinmeden cesedi kadavra olarak kullanılmış biri değildir. Hayattayken ilgi ve takdir görmüş, hocalık dönemlerinde de çapkınlık yapmış biridir.1962’de geçirdiği kalp krizi nedeniyle vefat etmiş, Aşiyan Mezarlığında Yahya Kemal’in yanı başına defnedilmiştir. Mezar taşında, kendi dizeleri olan “Ne içindeyim zamanın / Ne de büsbütün dışında” ifadeleri yer alır.
   Huzur kitabı, huzurdan çok huzursuzluk veren biraz da Tanpınar’ın  romanda kahraman olarak gezdiği kitabıdır. Orhan Pamuk’un Kara Kitap, Oğuz Atay’ın Tutunamayanlar, Sabahattin Ali’nin İçimizdeki Şeytanında kokusunu duyabileceğiniz muhteşem kitap. Ben romanla ikinci kez buluşmak istedim. Tekrar tekrar okundukça insanı başka türlü etkileyen bir roman, her karakteri başka güzel.
“Her düşüşün altında bir başkası vardır ve herkes kendinin mezarıdır.” der romanın nihilist karakterlerinden Suat.
   Roman, İkinci Dünya Savaşının başlamasından 1 gün önce başlayıp savaşın başladığı gün sona erer. 1 günlük zaman dilimini, kitabın 1. Ve 4. Bölümlerinde anlatılır. 2. Ve 3. Bölümlerde ise yazar 1 yıl öncesine gider, geçmişteki olayları o güne bağlayan gelişmelere yer vermiştir. Karakterlerin çoğu yaşamda aradığını bulamamış, bunalım içinde olan, hastalıklı insanlardır. Huzursuzluğun içinde  huzuru arayanlar, ızdırap, mutsuzluk, hüzün, aşk gibi temalar işlenmiştir. Bu yüzden Tanpınar’ın düşünce dünyasını anlamak bakımından temel bir eserdir.
   Öykü, Mümtaz ve Suat’ın, Nuran'a olan aşklarını merkez alır. Mümtaz ve Nuran birbirlerini severler ve evlenmeyi düşünmektedirler. Ümitsizliğe düşen Suat ise kendini asarak intihar eder.  Bu olay sevenleri ayırır. Mümtaz’ın iç dünyası yıkılır. Mümtaz’ın hayatı varoluş sorununa çare arayarak geçer. Mümtaz zayıftır, duygusaldır, fiziksel açıdan özgür bir birey fakat eylemsel açıdan toplumun kölesidir. Mümtaz karakterinin Türkiye’yi temsil ettiği söylenir. Doğu-Batı, Duygu-Mantık arasında bocalayan bir karakter. Nuran, özlemleri ve sorumlulukları arasında kalmış bir yandan aşkı yaşamak ister, diğer yandan içindeki ebeveynlik arasında kalır. Hepimizi temsil eder. Suat, nihilisttir, batıyı temsil eder, varoluş arayışındadır. İhsan, toplumcudur, milliyetçidir. Doğuyu temsil eder.
   Doğu-Batı çatışması karakterler üzerinden anlatılır. Cumhuriyet dönemi ile 2. Dünya savaşı öncesinde yaşadığımız toplumsal buhranlar çok iyi analiz edilmiştir. Aydınların içsel çatışmaları, huzuru aramaları, kendi içlerindeki çelişkiler, inanç ve tanrısızlık anlatılır.
   Huzur bir aşk romanı değildir. Psikoloji ve fikir romanıdır. Ayrıca Türk musikisinin bir ağırlığı vardır. Çok derin ve anlamak için donanım gerekiyor. Dili ağır, okunması güçtür. Derinliğini fark ettiğinizde ona hayran oluyorsunuz. Müziği, resmi, rüyaları ve nesneleri romanın içine metafizik olarak katan Tanpınar çok kıymetli bir hazine bırakmıştır. Mutlaka okunmalı.

Ahhh! İstanbul kutsal şehir, romanda bir karakter olarak karşımıza çıkar. Nefis İstanbul tasvirleri mevcut.

“Hayat, ölümün şerefine yazılmış bir kasideden başka bir şey değildir.”
“Fakat Mümtaz o yaz, insan ruhunu olduğundan çok hür sanıyordu. Her an kendimize sahip olabileceğimize inanıyordu. Bu demektir ki hayatın gafiliydi.”
“Vücutlarımız, birbirimize en kolay vereceğimiz şeydir; asıl mesele, hayatımızı verebilmektir. Baştan aşağı bir aşkın olabilmek, bir aynanın içine iki kişi girip oradan tek bir ruh olarak çıkmaktır.”
“Halk hayatın kendisidir. Hem manzarası hem tek kaynağıdır. Halkı hem sever hem tadarım. Bazen bir fikir kadar güzel bazen tabiat kadar haşindir. Orada her şey büyük ölçüdedir. Çok defa büyük denizler gibi susar. Fakat konuşacağı ağzı bulunca da…”
“Onların meseleleri için kan dökmek hoşuma gitmiyor. Avrupa tehlikede imiş. Bana ne! Biz tehlikedeyken o düşündü mü? Balkan harbinde bir kere felaketi önlemeyi aklına getirdi mi? Asırlardır bize soğukkanlılıkla ameliyat yaptılar. Kestiler, biçtiler. Birkaç asırlık topraklarımızdan ot gibi söktüler. Sonra pirinç tarlasına havuç eker gibi yerimize başka milletler ekildi. Bunları yapan Avrupa değil miydi? Hitler’i bugünün meselelerini Avrupa beslemedi mi?” s.350


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder