Yazar Adı: Marcel Proust
Basım
Yılı: 2001
Yayınevi:
YKY
Sayfa
Sayısı: 410
Serinin 5. Kitabında da Proust’un, zaman kavramını ele alış biçimini; geçmiş ve geleceğin birbirine karışmasını, unuttuğu geçmişin tekrar geri gelmesini yani geçmişin hayaletleriyle yüzleşiyorsunuz. Yine zamanın kafa karıştırıcı halini görüyoruz. Freudyan bakış açısından da,ister istemez semptomun geri gelmesi, travmaların, itilmiş hatıraların beklemediğin zamanlarda tekrar yüzeye çıkması meselesi üzerinden de değerlendirilebilir. Proust, anıların hepsinin uydurma olduğunu, gerçeklikle ilgili olmadığını yani kurgulanmış olduğunu savunur. (Bergson’un zaman felsefesinden etkilenmiştir)
Anıyı sürekli kusurlu ve yeniden inşa edilebilir olarak görüyoruz. Herkesin kendi anısındaki yalanına doğru giriş yaptığını biliriz. Anı, kusurlu yalandır.
Mahpus,
diğer 4 kitaptan daha akıcı ilerliyor. Anlatıcının; Albertine ile olan aşk
macerasına, duygularına, davranışlarının bilinç altında yatan sebeplerine, aşk
oyunlarına, yalanlara, kıskandırmalara, acındırma ve terk etme blöflerine
tanıklık ederiz. Yazar, 1. Kitap da, annesinin iyi geceler dilemeden yanından
ayrılışıyla yaşadığı travmaya benzer bir üzüntüyü, Albertine ile yaşamaktan
ölesiye korkuyor.
”
Albertine’i aynı anda hem sevgili hem bir kız kardeş hem bir kız evlat hem de
iyi geceler öpücüğüne yine çocukça bir ihtiyaç duymaya başladığım bir anne gibi
yatağımın yanında tutamama korkusu, bütün duygularıma sinmişti. Hayatımın bir
kış günü kadar kısa görünen bu zamansız akşamında yine bütün duygularım bir
araya toplanmakta, bütünleşmekteydi sanki.” s.108
Albertine’nin kendisini sevmediğini anlamasına
rağmen ondan ayrılamıyor. Ona fiziksel mahpusluk yaşatırken kendisi de
duygularının mahpusu oluyor. Bunu okurla acıkça paylaşıyor. Ve bu kısımda
anlatıcı Marcel adını kullanıyor. Sanırım zamanı yakalıyoruz. Ve kitabın sonu
Albertine’nin veda mektubuyla bitiyor. Başkahraman Zaman perdeyi kapatıyor.
“Her
toplumsal sınıfın bir patolojisi vardır” s.14
“Bizi
insanlara bağlayan şey, bir gece öncesine ait hatıraların, ertesi sabah ait
beklentilerin oluşturduğu sayısız kök ve zincirdir; kopamadığımız
alışkanlıkların kesintisiz örgüsüdür.” s.94
“Belki
bende ve benim gibi daha bir çok kişide, sonradan gelişen ikinci kişilik,
birincinin bir başka yüzüydü sadece; kişiliğin kendine bakan yüzü coşkulu ve
duyarlı, başkalarına bakan yüzüyse bilge bir mentordu.” s.105
“manevi
güvensizlik görsel algının doğruluğunu, gözdeki maddi bir kusurdan daha fazla
etkiler.”
“Yalan
hayattaki en gerekli en çok kullanılan korunma aracıdır.”
“mikroskopla
bile görülmeyecek –en azından kalbin mikroskobuyla görülmeyecek çünkü duygusuz
hafızanın mikroskobu daha güçlü ve sağlamdır- bir Liliput’luya dönüşeceğini
niye düşünmeyiz ki.”
“siyasal
tutkular da tıpkı diğer tutkular gibi kalıcı değildir.”
“Bir
suç söz konusu olduğunda, suçlu için bir tehlike varsa itirafı belirleyen
menfaattir.”
“Vintüel’in
Hz. Muhammed olduğunu var sayarsak onun uğruna en sabit dağları yerinden
oynattığımızı söyleye biliriz.” s.270
“insanlarla
birer “merak nesnesi” olarak ilgilenmiyorsunuz.”
“Aşkta
bir duygudan vazgeçmek, bir alışkanlığı kaybetmekten daha kolaydır.”
“hayat
değiştikçe bizim yalanlarımızı gerçeğe dönüştürür.”
“İnsan
ancak kendi yaşadığı hazdan bir bilgi ve ızdırap çıkarabilir.”
“Gerçeklik
düşmanların en kurnazıdır. Saldırılarını, kalbimizin hiç beklemediği, savunma
hazırlığı yapmadığı noktalarına yöneltir.”
“Bu
da bana olayların meydana geldikleri anla sınırlı olmadığını, o ana sığamayacak
kadar muazzam olduklarını düşündürüyor. Her olay, bizde bıraktığı hatırayla
geleceğe taşar şüphesiz ama bununla kalmayıp öncesinde de bir zaman işgal eder.
Olayları önceden gördüğümüzde meydana geldikleri şekilde görmediğimiz
söylenecektir elbette ama aynı dönüşüm hatıramızda da gerçekleşmez mi?” s.396
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder