10 Aralık 2020 Perşembe

KÖTÜ ÇOCUK TÜRK

Yazar Adı: Nurdan Gürbilek

Basım Yılı: 2012

Yayınevi: Metis

Sayfa Sayısı: 142

   Nurdan Gürbilek, 1956 Kütahya doğumlu, edebiyat eleştirmeni, editör, yazar. Edebiyatı ve kültürü, kendine özgülüğü içinde toplumsalı görebilen şahane bir yazardır. “Vitrinde Yaşamak” deneme kitabıyla tanıştığım yazar, geliştirmiş olduğu düşünce üslubuyla  takdire değer. Edebiyat eleştirmeninin kalmadığı bu dönemde insana ilaç gibi geliyor. Edebiyat eleştirisinin toplumu anlamakta ne kadar önemli bir alan olduğunu kanıtlamıştır. Sorgulayıcı bakış açısıyla 2010 ve 2011 de edebiyat ödülleri almıştır. Bu kitabında, 80’li yıllarla beraber değişen Türk toplumuna ayna tutuyor. Onunla aynı havayı solumak insana onur veriyor. Orhan Gencebay’dan İbrahim Tatlıses’e, ağlayan çocuktan, Ahmet Hamdi Tanpınar’ın Suad’ına, öksüz ve yetim temiz yüzlü çocuk algısından dehşet saçan tinerci çocuklara kadar uzanan bir serüvenin eseri. Toplumsal, psikolojik bir çok konuyu düşünmemizi sağlayan dolu dolu bir kitap. Okuyun mutlaka…


“Arzunu bastır ki örgütleyebilesin.” s.22

“Uygarlığın ilk talebi, çoğu zaman bireysel özgürlük pahasına adalettir. Adalet, bir kez kurulmuş hukuk düzeninin tek bir birey yararına bozulmayacağının garantisidir." 

“Çocukluğunu yaşamadan büyümek zorunda kalmış bu yüzden çocuk kalmışlardır. Vaktinden önce büyümüşler, bu yüzden evde kalmışlardır. Hayatın acemisidirler, hayat bilgisinden, “hayat paso" sundan yoksundurlar.”

“Bana göre biz çocuk kalmış bir milletiz. Olayları ve dünyayı, mucizelere bağlı, mitlere bağlı bir şekilde yorumluyoruz. Bir yanıyla saflık, hesapsızlık ve samimiyet demektir çocukluk. Doğunun çocukluğuna, “bizim samimiyetimiz ve sıcaklığımız” dediğimiz şeye sempati duyar Atay: “biz Steinbeck’in pamuk ve şeftali toplayan işçileriyle birlikte acı çekeriz, Hamlet’in meselesine katılırız. “Palto” bizi derinden sarar... 

Batı değerlendirir, biz severiz.” s.54

“İdeale, geleceğe doğru yol kapanınca, bu kez geriye, ana kucağına yolculuk başlar.” s.66

“Ölümü utanç ve tiksinti kaynağı olarak gören toplum, yası da toplumsal bir zorunluluk olarak değil, bir zaaf, dahası bir maraz olarak görür.Yastaki kişiye hoşgörüyle ama sanki sakatmış gibi davranılmasının nedeni de budur.”

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder