25 Mayıs 2020 Pazartesi

AÇIK YAPIT

Yazar Adı: Umberto Eco
Basım Yılı: 1992
Yayı evi: Kabalcı Yayınları
Sayfa Sayısı: 321

   Umberto Eco, (1932- 2016) İtalyan bilim insanı, yazar, edebiyatçı, düşünür. Takma adı, Dedalus'tur. Dünyanın  ilk 100 entelektüeli arasında 2. sırada gelmiştir. Umberto Eco, 1958 yılında Uluslar arası Felsefe Kongresine “Açık Yapıt Sorunu” başlığı taşıyan bir bildiri sunuyor. Konu tartışmaya açılıyor ve daha sonra yazar bu bildirisini geliştirip bir kuram oluşturuyor. 1962’de bir kitap halinde yayınlıyor. Eco kuramını temellendirmek için, çağdaş  felsefe, görüngü bilim, çağdaş müzik, resim, mimarlık vb alanındaki gelişmelerden yararlanmıştır.
Öte yandan kültür ve sanat tarihine de girer. İlk çağdan başlayıp Platon ve orta-çağa Dante ye geçer. James Joyce’un Ulysses’ini ve Kafka’nın yapıtlarını Açık Yapıtın en büyük örneği olarak sunar.
Eco’ya göre, her yapıtın bir bildirisi vardır ve her bildirinin de bir düzgüsü, bu düzgü bilinmeden yorum yapılamaz, yapıt anlaşılmaz.
Türkiye'ye gelmiş, Boğaziçi Üniversitesinde Orhan Pamuk'la söyleşi yapmıştır. Yazarın, "Foucault Sarkacı" (zorlandığım) ve "Gülün Adı" kitaplarını okumuştum.


   Açık Yapıt, bir ders kitabı niteliğinde bir eserdi bence. Kitabın dili zorlayıcı. Bugün artık kültür ve edebiyat teorisinde, özellikle de dilbilimde kabul görmüş şeylerden söz ediyor. Açık yapıt poetikasını, şiirsel dilin yapısının anlatıldığı bölümler daha anlaşılır. Çokluk ve çok anlamlılık kavramlarına vurgu yapar. Benim gibi altyapısı olmayan birisi için çok ağır bir kitaptı.

“Gününü kurtarma, tek kişinin buyruğuna girme, sürü zihniyeti ve kitleleştirme (massification) gibi bilinen sosyal hastalıklar, ahlakta ve politikada, moda alanında olduğu gibi beslenmede de…..Siyasal alanda olduğu gibi ticari reklam alanında da her türden gizli kandırmalar ve bilinçaltı (subluminaires) uyarmalar “iyi biçimlerin” edilgen edinilme tarzına yol açar ve bunların gereksiz bolluğu içinde ortalama insanda hiç çaba göstermeksizin yaşar gider.” s.104
”Bir yerde ketleme varsa eğer, orada beklenti zevki de vardır; ki bu da bilinmeyen karşısında bir güçsüzlük duygusu gibi bir şeydir. Çözüm ne denli beklenmedik olursa zevk de o denli yeğin olur.” s.97
İyi okumalar...

16 Mayıs 2020 Cumartesi

GÖRME BİÇİMLERİ

Yazar Adı: John Berger
Basım Yılı. 1986
Yayınevi: Metis
Sayfa Sayısı.

   John Berger (1926-2017) İngiliz yazar ve sanat eleştirmeni. Cevat Çapan ve Leyla Erbil gibi yazarlarımızla yakın ahbaplık etmiştir.


   Kitap 7 denemeden oluşuyor. Denemelerin dördünde hem sözcükler hem imgeler, üçünde ise yalnız imgeler kullanılmış. Seyirciokurun kafasında soru uyandırmak amacıyla hazırlanmış. Kitabı tamamlamayı okurun kendisine bırakmış. Benim için farklı bir okumaydı, tekrar tekrar okunası bir başucu eseri. 
   Yazar Görme Biçimleri kitabında, geçmişten bugüne kadar ortaya çıkan faklı görsel eserlerin analizini yapıyor. Bize eserlerin farklı yönlerini gösteriyor. Sorulmamış soruları sorduruyor. Ufuk açıcı bir eser. Sadece sanat eserlerinin değil reklamlarda kullanılan görsellerin ve imgelerin de hangi amaçla kullanılmış olabileceği ile ilgili bilgiler veriyor.
"Görme konuşmadan önce gelmiştir. Çocuk konuşmadan önce bakıp tanımayı öğrenir." kitabın giriş cümlesidir. Anlaşıldığı üzere görme yaşadığımız dünyayı algılarken en önemli ve ilk öğrendiğimiz duyulardan birisi. Yazar sistemin bunu nasıl kullandığını da gösteriyor. Özellikle kapitalizmin.
   Berger'e göre çok düşündüğümüz ve inandığımız şeyler görme biçimimizi etkiler. İnanmak istediğimizi görürüz. Yani gördüğümüz şey tamamen kişiseldir. Objektif bir gözle görüp algılamıyoruz. 
   Hepimiz içten içe kıskanılmak, istenilen olmak, arzulanan olmak istemişizdir. İşte tamda reklamlar bize bunu görsel imgelerle veriyor. Reklamın yapmaya çalıştığı şey çok açık. Bizler bunu görmek yerine ürüne odaklanırız. Kapitalizm bize sunulanı almamızı öğütler. Reklamların kullandığı temalardan biride güzel kadınlar ve yakışıklı erkeklerdir. Kusursuzdurlar. Onlar gibi giyinmek onlar gibi davranmak bir tarzdır. Fiyatla çok fazla ilgilenmeyiz. Bizler dış görünüşün birer kölesi, kuklasıyız. Bizim hayatlarımız yerine bize dayatılan hayatları yaşayıp, ölüyoruz.
   Ahlaki değerlerimiz içimizden değil, din ve toplumun doğrularından geliyor. Onlardan güç alıyoruz. Bir şekilde içi boş olsa da onlara sığınıyoruz. Sorgulama, soru sorma, irdeleme yok. Berger bu eserde işte bizi buralara kadar getiriyor. Özellikle at gözlüğü takanlar için çok yararlı eşsiz bir eser. Mutlaka okuyun.
"Nü adlı kitabında Kenneth Clark, çıplak olmak giysisiz olmaktır der; oysa nü bir sanat biçimidir. Ona göre nü, resmin çıkış noktası değil resmin ulaştığı bir görme biçimidir." s. 115
"Reklamın dayandığı temel huzursuzluk şu korkudan doğar: hiçbir şeyin yoksa sen de bir hiç olursun." s.320
"Her türlü ürünü ya da hizmeti satabilmek amacıyla reklamlarda cinselliğe gittikçe daha çok başvuruluyor. Ne var ki bu cinsellik hiçbir zaman kendi başına, özgür bir cinsellik değildir. Cinsellikten daha büyük bir şeyin, yaşarken istediğimiz her şeyi ele geçirebildiğimiz güzel bir yaşamın simgesidir. Satın alabilecek durumda olmak cinsel bakımdan istenir olmakla eşitlenir..... bu ürünü satın alabiliyorsanız sevilen biri olacaksınız." s.323
"İş saatleri anlamsız sonu gelmez, sür gitliği, düşlenen bir gelecekle dengelenir; gelecekte girişilecek düşsel etkinlikler o andaki edilginliğin yerini doldurur. O kadın ya da erkek işçi, düşlerinde gerçek tüketici olur. Çalışan ben tüketen beni kıskanır." s.335
"Erkekler kadınları seyrederler. Kadınlarsa seyredilişlerini seyrederler." s.47

AVARA KASNAK



Yazar Adı: Ferit Edgü
Basım Yılı: 2015
Yayınevi: Sel Yayıncılık
Sayfa Sayısı: 64

   Kitap  3 bölümden oluşuyor. Boşa dönen dingil anlamına gelen Avara Kasnak, yazarın 2002 yılında yazdığı 13 metinden oluşmuş bir eseridir. Kısa bir kitap. Fakat her kelimesi içine işliyor. Derin anlamlar içeriyor.


 Başıboş metinler nereye saldıracağı belli olmuyor. Serseri metinlerde denilebilir. Son bölüm benim en hoşuma giden bölüm oldu. Olumsuz Metinler… Olumsuz cümlenin olumluya dönüşmesinin diyalektik gelişmesi. İlk kez okudum diyebilirim. Çok iyi bir deneyim oldu. Yazar yapıca olumsuzluklar üzerine kurulu bir metinden olumlu bir metin oluşturuyor. Mantık sistemlerindeki gibi, olumsuzun olumsuzu olumludur.
  Metinlerde, yazarın sorgulayan, çatışmalar yaşayan sesini hep duyarız. Ben okurken bu sese çok dikkat ederim. Yazarın sesi esere yansımalı. Okunması kolay yorumlaması zor bir kitap. Okuyun mutlaka.
“Soru: Kaç türlü yolculuk vardır?
  Cevap: Kaç yolcu varsa o kadar.” s.36
“… İçinde bulunduğumuz durumda, ne yasalar geçerli bizim için, ne de yasaklar.” s.27
Arka kapaktan;
“Bazı kitapların adı tarife gerek bırakmaz -“Avara Kasnak”- onlardan biri.

15 Mayıs 2020 Cuma

BİÇİMLER RENKLER SÖZCÜKLER



Yazar Adı: Ferit Edgü
Basım Yılı: 2013
Yayınevi: Sel Yayınları
Sayfa Sayısı: 170

   Ferit Edgü, 1936’da İstanbul’da doğdu. Öykü, şiir, roman, deneme türünde kitapları vardır. Çeşitli edebiyat ödülleri almış, Türkiye’nin sayılı resim koleksiyoncularındandır. Çizer-yazar… Eserlerinde çağdaş insanın yabancılaşmasını, bunalımını, varoluş sorunsalını işler.


 Ferit Edgü bu kitabında, muhteşem ressamlar ve yapıtlarıyla şahane bir yolculuğa çıkarıyor biz okurları. Sanatçıların eserlerinin dillerini çözüyor ve okumasını yapıyor.Yazar ön sözünde “göz dinler” diye bir ifade kullanır. Bu ifadenin karşılığını resimlerde arar. Göz gerçekten de çizgileri, renkleri, istifi, hatta okuyucuyu dinliyor. Renkler; yeşil, kırmızı, mavi, mor, siyah… Her zaman her resimde aynı dilden konuşmuyorlar. Aynı el aynı nesneyi ya da modeli aynı biçimde çizmiş olsa bile.
   Her yazarın, şairin kaleminden çıkan bir kelimenin aynı olmadığı, aynı anlama gelse bile aynı olmadığını düşünmüşsünüzdür. Belki abartılıyor. Ancak abartılarak algılanabilir bir gerçek. Özellikle bir sanat yapıtının gerçeği. Örneğin bir at resmi; ne bir yolda, ne çayırda yalnızca tuvalin üzerinde (kendi dünyasında) yaşama savaşı veren, yorgun, hüzünlü bir at.
 Yazar bize “ne buluyorsun bu resmin önünde?” sorusunu, kendimize sormamızı öğretiyor. Sorunun yanıtını her baktığım resimde bulmaya çalıştım. Evlere astığımız tablolardan başladım. Ne bulduğumu sordum, o resmin bir ruhu vardı her şeyden önce. O yüzden duvarıma asmıştım. Böylece baktığım, kavramak istediğim her resmin önünde onların sesini de dinlemiş oldum.
Bir resim kendi içinde son sözünü söylemiş demektir. Ona bakan, gören ve onu dinleyen en yetkin göz ancak bu son sözü duyabilir, algılayabilir, sezebilir… Bunların hiçbirini sözcüklere aktaramaz. Bir resme baktığımda resmedileni (modeli) görenlerdenim. Resmi ya da ressamı değil. Fakat bu eseri okuduktan sonra o bakar körlerden olmadım. Resim önünde  konuşabilir, bizden önce konuşanlarında seslerine kulak verebiliriz.
 Çarşıdan bir karpuz alıp, bir ressama götürüp bunun resmini yapmasını isteyeceksin. O yalnızca bir resim olacak. Çarşıdan, tarladan, kırlardan değil ressamın atölyesinden geliyor. Onu hiçbir zaman yemeyeceksin, o hiç çürüyüp kokuşmayacak. Bir resim, resim olarak algılanır. O resim üzerinde yazmaya geldiğinde; öyküler, sanatçının yaşamı, dünya görüşü, gelenek içindeki yeri etkiler.
“Resim görünmeyeni görünür kılar” Klee
 Her sanatın kendine özgü dili vardır. Resmin dili de görünür kılmaktır.