Yazar
Adı: Hakan Günday
Basım
Yılı: 2005
Yayınevi:
Doğan Kitap
Sayfa
Sayısı: 212
1976 Rodos doğumlu yazar, Brüksel’de
eğitimini tamamlamıştır. Ahmet Hamdi Tanpınar, Celine, Elias Canetti, Herman
Hesse, Harry Mulisch, Yahya Kemal Beyatlı, Rıfat Ilgaz kitaplarıyla büyümüştür.
Birbirinden şahane 8 kitabı vardır. 2014 yılı Türk-Fransız Edebiyat ödülünü
kazanmıştır. Yer-altına meyyal dili, insanı yorumlama biçimi ve kışkırtıcı
cümleleri ile kendine has bir edebiyat yazarıdır. “Kaybedenlerin romancısı”
denilebilecek bir tarzı vardır.
Malafa: Kuyumcuların kullandığı yüzük
düzeltme ve numaralandırma aracı.
Kitap, turizmin en gözde yeri, kalbi sayılan
Antalya’da Topaz Jewelery Center denilen avm de geçen bir günü anlatıyor. Geniş bir zaman
aralığı yok sadece 2 saat denilebilecek bir sürede ve tabi flashbacklarla
anlatılıyor. Günday, büyük bir kuyumcu merkezinde işlerin nasıl yürüdüğünü
orada çalışan tezgahtar Kozan’ın ağzından yazıyor hikayeyi. Avm de geçen
tezgahların ve tezgahtarların hikayesi.
Kozan karakteri bir kuyumcuda çalışan, asıl işi
tezgahtarlık olmayan ama hayatın oraya sürüklediği bir tezgahtar. Kaderi burada
şekilleniyor ve şekillendiği yerin bir numaralı adamı oluyor. Ve Kozan’ın o
günkü avı bir turist aile. Turistler onlar için sonuna kadar kanı emilecek
avlar. Kozan yalan, üç kağıtçılık, kurnazlık üzerine mastır yapmış bir
karakter. O kadar hızlı ve ikna edici konuşuyor ki karşısındakiler ona adeta
büyüleniyor. Malı satmak için türlü tezgahların döndüğü dükkanlar, turizm
acenteleri, rehberler, dükkan sahipleri arasındaki pazarlık ilişkileri vs.
Okurken psikolojiyi zorluyor kitap. Okuyan belki de bir daha kuyumcuya gitmek
istemeyecek, tatildeyken harcama dürtülerini törpüleyecek. Antalya’dan,
kuyumcudan, turizmden insanı soğutuyor. Çünkü kitap çok acımasız gerçekleri
beynimize kazıyor.(Hakan Günday taktiği) Bizim bilmediğimiz, yabancısı
olduğumuz şeyleri çok iyi tespitlerle zihnimizi açıyor. Yer yer çok isabetli
paragrafları var, güzel benzetme ve cümleler kuruyor. Zekice gözlemleri var.
Kitap 5 bölüm başlığı altında verilmiş:”Uyanış,
Tanışma, Tezgah, Tanışma, Uyanış.” Sondaki Uyanış baştaki Uyanışla bağlanmış.
Kitapta bir çok hikaye aynı anda yürüyor. Kitabın metaforu; tezgah. Son bölümü
şu cümlelerle bitirir: “Kimin tezgah olduğu tezgahın sonunda belli olur.”
”Dünya bir tezgahtır. Tezgahın hangi tarafında
hayat olduğuysa ancak ölünce anlaşılır.” s.212
Kitaptan alıntılarla bitireceğim.
“Evladım her şey hayırla başlar. Müşteri “Hayır!”
der, ben “Hayırdır” derim.” s.53
“Türkiye caza benzer. Bir sonraki notanın ne
olduğunu tahmin edemezsiniz. Ve bu yüzden dinlemeye devam edersiniz.” s.148
“Çünkü tatil bir insanın gerçek zaman ve
mekandan uzaklaşmasıdır. Kendi başına hayal kurmaya gücü yetmeyenlere
paketlenip sunulmuş bir üründür. Tatilin kullanım kılavuzu ise rehberdir.” s.158
“Tabi ki bütün tezgahtarlar ahlaksız ve suçlu
değildir. Ancak tezgahtarlık, ahlaksız ve suçluların, kişilik özelliklerini
değiştirmeden yasal olarak yapabilecekleri ender mesleklerdendir. Belki de
bütün meslekler böyledir. Bütün insanların ahlaksız ve suçlu olabileceği gibi.
Her şey bütün ihtimallere eşit uzaklıktadır. Yakınlaşıp uzaklaşmaları
geçicidir.” s.129
Günday’ın sembollerden yola çıkarak yaptığı
analizlerde çok güzeldi;
“Türkiye’de
rakı içerken, kadehi önce sofraya vurur sonra diğer kadehlere tokuştururuz.
-Neden?
-İki nedeni var. Öncelikle sağlıklarına
içtiğimiz ancak sofrada olmayan ve sevdiğimiz kişileri anmak için, ikinci
nedense rakının insanı konuşturmasından kaynaklanır. Kadeh sofraya vurulursa
gizlilik yemini edilmiş demektir. O sofrada konuşulacak her konu o sofrada
kalacaktır. Rakı insanı soyar. Sarhoş, sofradan çıplak kalkandır. Ama sofranın
adı rakı sofrasıdır. Yani çıplaklar kampı.” s.183
“İnsan her şeyi düşünebilir. Düşünce zemini
sonsuzluk olan bir oyundaki piyondur. İstediği yere gider. Hayal kırıklığı,
varoluş uykusuzluğu ya da sadece merak kurbanı olan insan, yeryüzündeki
benzerlerinin tamamını öldürüp Tanrı’yla yalnız kalmak isteyebilir. Tanrı’yla
konuşmak için en yüksek dağın zirvesine çıkıp “Neden?” diye sorabilir. “Artık
yalnızız. Ne mucizelerinden korkacak yığınlar var, ne de cennet ve cehennemine
yollayabileceğin iki ayaklı hesap makineleri. Sadece sen ve ben. Anlat şimdi.
Neden?” Düşünce insanın ölümsüz olan tek organıdır. Sonsuza kadar yeryüzünün
sırtında zıplayan tenis topları gibi bir kafa tasından diğerine çarpar.” s.107
Kitabın kendine özgü bir bulmacalı dili
vardı. Karşıma çıkan yeni kelime ve söyleyişler için internette gezdim. “Malafa
okuma sözlüğü” diye paylaşım oluşturmuşlar. Başlangıçta anlamakta güçlük
çekiyorsunuz. Okumaya devam ettikçe kitap kendi dilini size kabul ettiriyor.
Günday’ın çok piyasa ve amatör olduğunu düşünenler oldukça fazla. Fakat öyle
keyifli bir kitap ki. Okuyun mutlaka. Ağır kitaplardan sonra güzel bir mola da
olabilir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder