31 Ağustos 2018 Cuma

İNSAN HALLERİ



Yazar Adı: Gülcan Özer ve Terapi İstanbul
Basım Yılı: 2017
Yayınevi: Doğan Kitap
Sayfa Sayısı: 290

   Gülcan Özer, “Herkes Kendi Hayatının Kahramanı” kitabının yazarıdır. Terapi İstanbul’da birlikte çalıştığı profesyonel psikolog ve psikiyatr dostlarıyla yazdığı yeni kitabı İnsan Halleri.  ” Kitap, içinde Çocukluk, Ergenlik, Kişilik, Cinsellik, Yaşlılık başlığıyla beş bölümden oluşur. Ön sözündeki “Muhabbetle iyileşir, muhabbetle insanlaşırız” dediği gibi sohbetli bir kitap olmuş.


 Gülcan Özer’i tv programlarındaki samimi, mesafeli sohbetlerinden tanımıştım. Videolarını izledim. Bayılıyorum sohbetlerine. Onun deneyiminden, hayat bilgisinden faydalanmak isterseniz nefis bir kitap.
  Psikoterapi odasından edindiği tecrübeleri, yaşanmışlıkları ekibiyle birlikte kaleme almışlar. Bir insanı doğumundan alıp, yaşlılığına getirmişler. Pek çok insan halini yazmışlar. Kılavuz bir kitap olmuş, iddiacı değil. Okuyucuyu yormayan, terminoloji kullanımından uzak bir dille yazılmış olması, kitabın kolaylıkla okunmasını sağlıyor.
   ”Sadece bilginin gücünü arkanıza alırsanız “meli-malı” diye biten cümlelerin içinde kaybolur gidersiniz! Böyle olmasın istedik!”
  Kitapta sadece psikolojik açıklamalar yok farklı tüyolar gösteriyor. Önerileri, uygulanabilirliği çok keyif vericiydi. Yazarın bir röportajından “ Çocukluğu anlamadan, kişiliği okumak olmaz. Kim olduğumuz, nasıl yaşadığımızı belirler.  Cinsellik, zaten gayya kuyusu. Orası çocukluğumuzla başlar, ergenliğinizde şahikasını yaşar ve içinde yaşadığınız toplum tarafından ezberlerle sıkıştırılır.”
     Yani bu sözler kitabı kısaca özetliyor.
    İnsan Halleri, insanın yaşadığı tüm evreleri ele alan bir kendini anlama kılavuzu. Mutlaka okuyun.


21 Ağustos 2018 Salı

YAKASI KÜRKLÜ YEŞİL PARKA



Yazar Adı: Süreyya Köle
Basım Yılı: 2014
Yayınevi: Nota Bene
Sayfa Sayısı: 151

   2011 Abdullah Baştürk İşçi Edebiyatı ödülünü kazanmıştır. Öncelikle büyük devrimci Deniz Gezmiş yıllar boyunca devrimci gençliğin simgesi olmuştur.


   Yazar, hikâyeyi 1970’li yılların sonu 1980 darbesinin hemen öncesini, küçük bir kız çocuğunun gözlemleriyle anlatır. Dolayısıyla o çağdaki bir çocuğun saf, iyi yürekli gözleriyle bakarız olaylara, kişilere, döneme. Anlatıcı, hep altını ıslatan küçük kız olarak kalır. Ortam yer yer gecekondu, zaman zaman da babasının işyeridir. İnançsız bir devrimci baba, hurafeye inanan, muhafazakâr, ağzı bozuk bir anne vardır. “Annem muska takacak boynuma, baykuşla konuştumda ben.” s. 161
   Anne özünde koruyucu olmakla beraber gerilik, boş inanç, katılık adına güçsüz bir roman kişiliği konumundadır. “Yemeğin en güzel yerini babalar alırdı, kocalar… Erkeğini beslemek ibadet gibi bir şey olmalıydı kadınlar için; ardından da dayak yemek.” s.18 Anne, çocuğa sevgisiz davranır. Engeller arttığında ilk başvurduğu kişi hoca efendi, muskacılar, okuyup üfleyenlerdir. Baba kendine emek vermeye çabalayan bir insandır. Değişim ve devrim yolunda hoşgörülü, küçük hesaplar yapmayan, devrimci gençlerle birliktelik içindedir. Kardeşi Hüseyin ise işkence görmüş, tırnakları sökülmüş bir devrimcidir. Eylemleri şiddet içermez, geceleri duvarları yazar, afiş asar, bildiri dağıtır, greve gider.
   Küçük kız sokağa, komşulara, babasının işyerindekilere tanıklık eder. Onun her gün özen gösterdiği, yapmaktan gurur duyduğu işi vardır. Babasına Cumhuriyet Gazetesi götürmek. Cumhuriyet, sürekli engellenen bir gazetedir. Taşırken başına bela gelebilir. Gazeteyi, yakası kürklü yeşil parkasının altında taşır. Bir de kızın yaşdaşı Hasan vardır. Yakalandığı ateşli bir hastalıktan kurtulamaz, küçük yaşında yaşamdan ayrılır. Bu olay, küçük kız için derin bir acı nedenidir. Hasan'ın ölümünü kavgalarına, küsüşmelerine yorar. Bir de devrimci “Veli abisi” vardır. Kıza kitaplar getirir. Sevecen bir ilişki kurar. Gereksinim duyduğu sevgiyi Veli abisinden karşılar. Ne var ki Veli abisi ve devrimci arkadaşları da faşistler tarafından öldürülecektir.
   Yıllar geçer küçük kız genç kız olur. Çocukluğunun geçtiği o mahalleye gider. Sırlarını konuştuğu, içini döktüğü o kayayı arar. Evin yeni yaşayanları öyle bir kayayı anımsayamazlar.
   Kitapta gözlemci bakış açısıyla anlatım yapıldığı için pek öykü tadı alınmıyor. Yazar zaman zaman tanrısal anlatımdan da yararlanmıştır. Kendine özgü gözlemci bir dil oluşturmuş. Çocuk diliyle kaleme alındığı için olsa gerek sürekli devrik cümleler kurmuş. Okurken, yazardan daha albenili, güzel, vurucu sözler çıksın istiyorsunuz. Fakat daha absürt ve argolu sözle karşılaşıyorsunuz. “ Gören de zanneder, götü gömülü zenginler.” s.32
   Bu kitabı okuduğunuzda zor bir ülkede yaşadığımızı bir kez daha anlıyorsunuz. Süreklileşen, bugün de yaşanan bunca saldırıyı kaç ülke göğüsleyebilir ki.


10 Ağustos 2018 Cuma

SAKLI SEÇİLMİŞLER



Yazar Adı: Soner Yalçın
Basım Yılı: 2017
Yayınevi: Kırmızı Kedi
Sayfa Sayısı: 484
  Soner Yalçın, Türkiye’de araştırmacı gazeteci kavramını Uğur Mumcu’dan sonra en iyi dolduran gazetecilerden biridir. Özellikle derin devlet üzerine çalışmalar yapmıştır. Tarz itibarıyla hep bir komplo teorisyeni gibi görülür. Saklı Seçilmişler yazdığı en gerçek kitaplardan biridir. Yazdıklarını belgelere dayandırmıştır. Kitabın kapağında Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğünün kaşesi vardır.
  Saklı Seçilmişler kitabında da bize anlatılmayan, bildiğimiz fakat arkasındaki sırrı göremediğimiz gerçekleri tüm belgeleriyle, kendi dilinde ifşa etmiştir.


   Kitapta, ABD, AB ve küresel baronların daha çok kazanç elde edeceği kirli bir düzen kurulmuş. Bu düzen her ülkede yerli işbirlikçi patronlar ve iktidarlar bularak başa getirilerek kurulmuş. Tabi bu düzenin yanında Dünya Bankası, IMF ve Dünya Ticaret Örgütü adlı ŞEYTAN ÜÇGENİ yer alır. Bunların amacı Türk tarımını bitirerek insanlarımıza kimyasal yiyecekler yedirmektir. Amaç sadece para kazanma meselesi de değil, gizli tuttukları başka sırları da var. Soner Yalçın bu sırrın peşine düşmüş ve öğrendikleriyle dehşete kapılmış, Türkiye başta olmak üzere dünya yoksullarına soykırım yapılarak, biyolojik gıda silahıyla katlediyorlar. Bunları yiyeceklerle, eşyalarla, aşılarla, ilaçlarla yapıyorlar. Bu ürünleri üretenler 1941’de Hitler’inde destekçisidirler!
  Bütün bunların arkasında ABD gerçeği var. Peki, onun arkasında kim var? Cevabı kitapta mevcut. Kendisine “ölüm imparatorluğu” kuran ROCKEFELLER ailesi. 1590’ların başlarına kadar uzanan kayıtlarda kendini gösteren bu aile tüm dünyayı ele geçirmiş durumda. Büyük markaların hatta üniversitelerin çoğu bu aileye ait. Başkanları, yardımcılarını ülke başına getiren, istediği zaman alan yine o aile. Yakın arkadaşları da, Monsanto, Henry Ford, Bill Gates, Cargill, Bayer…
  Zamanın siyasetin, paranın işin içine girmesiyle insanlığın yok olmasını, bir korku filmi gibi endişeye kapılarak okuyorsunuz. En ağır okuduğum kitaplardan biriydi. Gerçekleri okurken elim sayfaları çevirmekte zorlandı.
  Siyaset, güç, yönetim, para hepsinin yer aldığı gerilim kitabı. Kitaplığınızda olması gereken kitaplardan. Alın, okuyun diyorum.
  "Bugün küresel güçler…
  Gıdaya egemen oldular.
  Buğdayın genetiğini değiştirdiler.
  Pirincin, soyanın vb. genetiğini değiştirdiler.
  Tavuğu tavukluktan, sığırı sığırlıktan, balığı balıklıktan çıkardılar. Neredeyse tüm yiyecekleri katkı maddeleriyle doldurdular. Köyleri üreticileri ezdiler.
  İnsanoğlunu endüstriyel gıdaya mahkûm ettiler, beslenme biçimini değiştirdiler.
  Tohumda küresel güçlere mecbur bırakıldık.
  Gübrede, ilaçta onlara mecbur bırakıldık
  Kimyasalların hammaddesi petrolde onlara mecbur bırakıldık. Mazotta, elektrikte mecbur bırakıldık.
  Endüstriyel yiyeceklerle hastalıklara maruz bırakıldık
  Şeker gibi haz veren katkı maddeleriyle beyni öldürdüler. Kanser yaptılar, kısır ettiler. İlaca bağımlı yaptılar.
  Bir yandan açlığı diğer yandan obeziteyi artırdılar.
  İnsanoğlunu yedi günahtan biri olan ”oburluk” ile cezalandırdılar!
  Peki: insanın sonunu mu hatırlatıyorlar? “ s.429


3 Ağustos 2018 Cuma

GILGAMIŞ DESTANI



Yazar Adı: Hasan Ali Yücel dizisi
Basım Yılı: 2017
Yayınevi: Türkiye İş Bankası
Sayfa Sayısı: 142

   Gılgamış Destanı, insanoğlunun ilk yazınsal ürünü olarak bilinir. İlk başyapıttır. Yaşam sevgisi, yiğitlik, ölüm korkusu, cinsellik, aşk gibi konuların işlendiği bu destanın diğer -yunan destanı İlyada’dan, Hint destanı Mahabhara’dan-  destanlardan farkı insanın ölümsüzlük arayışının kanıtlarından biridir.


   Gılgamış, efsanevi bir kişi. Annesi bir tanrıça, babası ise bir şeytan. Bu yüzden yarı insan, yarı tanrı olarak bilinir. Bağdat’la Basra arasındaki bir Sümer yerleşkesi olan Uruk kentinin kralı (M.Ö.3000)
   Gılgamış Destanı, Akat ve Sümer dillerinde yazılmış tabletlerden derlenmiştir. Günümüze 12 tablet kalabilmiştir. Tabletler eksik olduğundan destan metninin bütünü elde edilememiştir. Eksik olan bölümleri elde etmek imkansızdır artık. Günümüzde Amerikan bombaları Irak’ı yerle bir ettiği için yeryüzü uygarlıkları da yok olmaktadır.
   Kitap, Gılgamış’ın özelliklerini övgüyle anlatarak başlar. Gılgamış başarılı bir savaşçıdır. Başından geçen serüvenleri anlatır. İlk serüven, Gılgamış ile Gök tanrısı Anu arasında geçer. Halkına acımasız davrandığı için Gılgamış’a öfkelenen Anu, onu öldürmesi için vahşi bir hayvan olan Enkidu’yu üzerine salar. Gılgamış üstün gelir. Daha sonra Enkidu Gılgamış’ın en yakın yardımcısı, dostu olur. Diğer serüven, Gılgamış ile aşk tanrıçası İştar arasında yaşanır. İştar Gılgamış’a kocası olması önerisinde bulunur. Gılgamış ret eder. Onuru kırılan İştar, Gılgamış’ı öldürmek için yeryüzüne bir boğa gönderir. Gılgamış, Enkidu’nun yardımıyla boğayı öldürür. Sonrasında Enkidu’nun rüyalar serüveni başlar. Enkidu, rüyasında boğayı öldürdüğü için tanrılar tarafından ölüme mahkum edilir. Bundan sonraki bölümde eksik tabletler olduğu için, devamında Gılgamış’ın Enkidu için yaktığı ağıt vardır. Gılgamış, Enkidu’nun cesedi önünde ölüm korkusuna kapılır. Daha sonra Tufan öyküsü başlar. Nuh tufanına değinir. Tufanı, Tanrıça İştar ve Bel’in başlattığı anlatılır. Gılgamış, tufandan kurtularak sağ kaldığını öğrendiği Ut-Napiştim’i bulmak için yola çıkar. Ut-Napiştim’in bulunduğu ölümsüzlük ülkesine varır. Ut-Napiştim, Gılgamış’a Tufan serüvenini anlatır. Bir “güçlülük” sınavından geçirir onu. Zavallılığına acır. ”Denizin dibinde dikenli bir ot vardır. İnip onu bulabilirsen ölümsüzlüğü elde edersin” der. Gılgamış iner denizin dibine, otu bulur, çıkarır. Ama çok geçmeden yılana kaptırır.
Destan, Gılgamış’ın ölüm karşısında acı yenilgisiyle biter.
Kitapta, insanın doğayla içiçeliğini; Tanrıların insanlara yardım etmediğini tersine güçlükler çıkardığını, insanın bu güçlükleri kendi bilinçli çabasıyla yendiğini görürüz. Diğer bir özelliği ise insanın inançla değil bilgiyle davranması gerektiğini belirtir. Çünkü Gılgamış, inanmaz. Tanrılara kafa tutan “insan” gibi de anlatılır kitapta.
Baştan sona bir solukta okunacak bir kitap.