19 Kasım 2017 Pazar

KUYRUKLU YILDIZ ALTINDA BİR İZDİVAÇ

KUYRUKLU YILDIZ ALTINDA BİR İZDİVAÇ

Yazar Adı: Hüseyin Rahmi Gürpınar
Basım Yılı: 2011
Yayınevi: Everest
Sayfa Sayısı: 232

     1910 yılının mayıs ayında Halley Kuyruklu Yıldızının dünyaya çarpacağı söylentisi, İstanbul'u da kasıp kavuran bir panik havasına sokmuştur. Kenar mahalleler bu haberi kendi anlayışlarına göre yorumlarlar. Kitabın kahramanı İrfan Galib Aksaray’da oturmaktadır. İrfan zengin bir ailenin oğlu, batı ilimlerini okumuş, geniş fikirli, aydın bir gençtir. Evlenme çağı gelmiş, kendisi gibi eğitimli bir kadınla evlenme hayalleri kurmaya başlar. Bir gün yolda gördüğü peçeli bir kadının peşine takılır, güzel ve eğitimli olduğunu düşler. Girişimde bulunur. Fakat acemice yaptığı tanışma teşebbüsü onu kadın düşmanı yapar. Kadınlardan intikamını almaya, sürekli onları kışkırtmaya karar verir. Kadınların zayıflığı ile ilgili makaleler yazar. Halley Kuyruklu Yıldızıyla ilgili konferanslar düzenler. Anatomi, astronomi, fizik karışımı kuyruklu yıldızın çarpmasıyla kopacak kıyameti tasvir eder. Amacı kadınları korkutmak, zayıflıklarıyla ilgili alay etmektir. Bu konferanslarını ve yazılarını bir kadın ilgiyle takip etmektedir.Bir süre sonra maceraperest bir kadından mektuplar alır. İrfan henüz yüzünü hiç görmediği bu kadının hayaline aşık olmuştur.
     Ev halkını, mahalle esnafını kıyametin kopacağına inandırmıştır. Herkes birbirine itirafta bulunarak helalleşir. Bu sırada tanımadığı hayranıyla mektuplaşması sürmektedir. Kadına evlenme teklif eder. Kadın da Kuyruklu Yıldızın çarpacağı ana kadar yüzünü göstermeyecektir. Halley’in görüneceği gün düğün yapılır. Evin damında, dürbünle gökyüzünü araştıran gelin ve güvey arasında bilimsel, felsefi uzun konuşmalar geçer. Sonunda bu hayali sevgilinin, eğitimli, kibar bir genç kız olduğu ortaya çıkar. Lütfiye, kadınların öcünü almak için İrfan’a bir oyun yapmış ve oyunun sonunda İrfan’ın iyi bir koca olacağını anlamıştır. Halley dünyaya çarpmaz. Ama bu iki oyundan bir evlilik çıkar.


     Kısa bilgi: Halley çıplak gözle görülen tek kuyruklu yıldızdır. 75 yılda bir görülen, en son 1986 da güneş sistemine girmiş, hesaplara göre de 2061 yılında tekrar görülecektir.
     Kitaptan çıkarılacak sonuç: Cahil insanların erkek veya kadın olsun hurafe ve söylentilere çabuk inanmaları. Erkek veya kadının eşit zeka ve muhakeme gücüne sahip olmaları. Zeki ve kurnazların, saf ve cahilleri kandırarak işlerini yürüttükleri çarpık bir düzenden kurtulmanın yolu ise akılcı düşüncenin gelişmesi fikrini işleyen bir tutum geliştirmektir. Ayrıca Osmanlıdaki evlilik anlayışını da eleştirir.
     Kitapta, toplumun çeşitli alanlarındaki günlük yaşayışı, değer yargılarını eleştirmiştir. Söylentilere kapılan ve hemen inanan cahilce tepkiler ve buna sebep olan cehaletle ustaca alay edilmiştir. Ayrıca batı özenticiliğini yine görürüz..Mizahi boyutuyla düşündüren, okurken değişik dünyalara götüren, karakterleri canlı, güzel ve faklı bir roman. Hüseyin Rahmi Gürpınar’ın kalemine hayran oldum. Bu romanında da yine temiz mizahını kullanmış. Günümüzde argo ve küfürden oluşan bir mizah anlayışı hüküm sürerken herkesin okumasını tavsiye ederim. Mizah küfür değildir.
“İnsanlar her felakete cehaletleri sebebiyle uğramışlar, hala da uğramaktadırlar. İnsanlık daha çocukluk devresinde akıl erdiremediği durumlarda daima batıl inançlara düşmüş, işte bundan dolayı gelişme yolunda gecikmiştir. Her gün gökyüzünün önünde durup da çoğumuzun ona dair olan bilgisi pek az olan bir şey varsa o da gökyüzüdür. Syf:32
“Hayat hesapsız can düşmanlarına durmadan karşı koymakla devam ettirilen pek nazik bir geçittir. Hayat, hayatı yiyerek, yok ederek kalıcı oluyor” syf.45
     Bu romanla servet-i Fünun dönemini bitirip, Fecr-i Ati dönemine başlayacağım. İYİ OKUMALAR


12 Kasım 2017 Pazar

ŞIPSEVDİ

ŞIPSEVDİ

Yazar Adı: Hüseyin Rahmi Gürpınar
Basım Yılı: 2009
Yayınevi: Everest
Sayfa Sayısı: 474

      Roman, Tanzimat Yıllarından beri Osmanlı-Türk toplumunun temel problemi haline gelen Batılılaşma (Alafranga) kavramının en somut örneğidir. Felatun Bey ve Rakım Efendi romanıyla başlayan, Araba Sevdası, Zehra, Şık romanlarıyla devam eden Batılılaşma sürecimizdeki değişimi ele alır.


    Atadan kalma mirası, lüks eğlence  mekanlarında yabancı kadınlarla tüketmeye dayalı yanlış bir Batılılaşma anlayışına vurgu yapılır.
       Roman, Meftun ve ailesi içinde geçen olayları anlatır. Meftun okumak için gittiği Paris’te yıllarca kalır, okumaz. Paris’ten dönüşte Erenköy’de babadan kalma köşkünde alafranga bir hayat sürme hevesine kapılır. Komşusu Kasım Efendi çok zengin bir cimridir. Meftun’un yaşamak istediği hayat, çok para gerektirir. Kasım Efendini görgüsüz, bağnaz kızı Edibe ile evlenmeyi planlar. Kasım Efendiyi razı etmek için planlar yapar. Kendisine piyangodan büyük ikramiye çıktığı, söylentisini yayar. Kasım Efendi parayla avlanır. Kızını Meftun’la evlendirir. Meftun boğazına kadar borca girer, kayın biraderi Mahir’i kandırarak, babasının parasını çaldırtır. Dram orada başlar.
      Roman; değerlerini kaybetmeye başlayan toplumun trajedisidir. Para hırsı ile aileler kurmak, insanların hayatını yalan ve hilelerle yıkmak mutluluk getirmediği gibi yıkıcıdır.
  Yazar, öz-benliğini yitirmeden, örf, adet, gelenek ve göreneklerimize uygun yaşamak gerektiğini vurgular. Romanın dili son derece sadedir. Hüseyin Rahmi Gürpınar ilginç tipleri mizahi bir üslupla anlatır. Bu romanında halk dilini kullanmıştır. Halk diline ait sözcük ve deyimler göze çarpar. “fanfan, finfon, zıkkım, pisboğazlığın lüzumu yoh” gibi.
      ”Cenab-ı Hak sevdiği kulunu sakat yaratır. Bu dünyadaki maluliyetin öbür dünyada ecri büyük olur” Kasım Efendinin felsefesidir. (sayfa:163)


2 Kasım 2017 Perşembe

MÜREBBİYE

MÜREBBİYE

Yazar Adı: Hüseyin Rahmi Gürpınar
Basım Yılı: 2015
Yayınevi: Everest Yayınları
Sayfa Sayısı: 192

       Mürebbiye; bir evde yatılı olarak ve aylıkla çalışan, evin çocuğunun ya da çocuklarının bakımı ve eğitimiyle özel olarak görevlendirilmiş, görgülü, bilgili kadın demektir.


        Bu kitapta da Tanzimat’tan beri işlenen “yanlış batılılaşmayı” anlatan bir romandır. Romanın önemli kişisi Dehri Efendi, yaşlı, devlet memurluklarında bulunmuş zengin biridir. Kendi yalısında, o zamanın geleneğine uygun kızıyla, damadıyla, kardeşleri ve oğluyla birlikte oturmaktadır. Emekliye ayrıldıktan sonra kendini okumaya, bilime vermiştir. Kitaplarla dolu özel odasında, sayılan ve korkulan bir aile büyüğü olarak yaşamaktadır. Bir gün konağa, gösterişli ailelerin yaptığı gibi Mürebbiye alınır. Fransa’da tutunamayan, başından türlü olaylar geçmiş Angel’in konağa mürebbiye olarak girmesi sonucu, aile içinde meydana gelen trajikomik olayları anlatır. Acı bir ibret romanıdır.
         Kitabın ana fikri: Çocuklarının eğitimini sırf moda diye eve alınan ve ne olduğu, ne eğitimi aldığı belli olmayan mürebbiyelerce verilmesinin, doğurduğu kötü sonuçlar verilmek istenmiştir. “Mürebbiyelik” bir kurum halinde, toplumda sosyal bir yara halini almış durumdadır. Yazar da bunu mizahi bir dilde eleştirir.
          Bana acı gelen, bugünde benzer şeyleri yaşıyor olmamız ve yazarın geleceği görebilmesidir. Yazarın öngörü ve zekası hayranlık veriyor.