14 Mayıs 2021 Cuma

FELSEFEYE GİRİŞ TEMEL KAVRAMLAR VE KURAMLAR

 Yazar Adı: Kazimierz Adjukiewicz

Basım Yılı: 1989

Yayınevi: Gündoğan yayınları

Sayfa Sayısı: 136

   Kazimierz Adjukiewicz (1890-1963) Polonyalı mantıkçı ve felsefecidir. Anlam bilimde bir çok yeni fikir üretmiş, araştırma alanları ise model teorisi ve bilim felsefesi olmuştur. Yazar ön sözünde, bu kitabın her şeyden önce ileri düzeydeki öğrenciler için yazılmış bir ders kitabı değildir dese de bu kitabı anlamak için felsefe ile daha önceden ilgilenmiş, okumuş olmak gerekiyor. Aydınlatıcı bir kitap. Bununla birlikte bu  kitap, felsefeye ilk giriş olarak ideal bir kitap değildir. Felsefenin akım ve problemlerini az ya da çok elle tutulabilir olan tanımlarını bulma olanağı verecektir. Filozofların kullandığı terimlerin anlamlarını açıklamaya çalışmıştır.



   Bilgi kuramı, Doğruluk problemi, Bilginin kaynağı problemi, Bilginin sınırları problemi, Metafizik gibi bölümlerden oluşuyor. Metafiziğin kapsamı içinde kalan problemleri 4 öbeğe ayırır. 

1. Ontolojik problemler 

2. Doğanın var oluş tarzıyla ilgili problemler 

3. Töz ve dünyanın yapısıyla ilgili problemler 

 4. Dinsel inanca karşı bir bakış açısı benimseme gereksiniminden doğan problemler. 

   Meta fizik terimi çok sık kullanılan ancak anlamı yalnızca belli belirsizce ve muğlak biçimde kavranan bir terimdir. Fakat yazarın tanımı çok doyurucuydu.

“Düşünce ufkumuzda,  mutluluk ve ahlaksal bakımdan değer biçmelerimiz üzerinde kesin sonuçlu bir etki uygulayan, bilgi bütününe dünya görüşü adını vereceğiz. Bu dünya görüşü sığ ve dar kapsamlı olduğu sürece, geçici olup, genişlemesiyle birlikte değişebilir. Ciddi düşünen insanlar, ufuklarının dar kapsamlı olmamasını daha çok dünya görüşlerinin tam olmasını sağlamaya çalışırlar.” S.131

   Kişi bir din içersine doğar, dinsel inançlar çocukluğun çok erken evresinden başlayarak aşılanır. Dinsel inançlar bir çok insanda bağımsız ve eleştirel bir biçimde düşünmeye başladıklarında sallantı geçirir. Yeni bir kılavuz bulma gereksinimi duyduklarında, bu kişinin bizzat kendi entelektüel çabalarıyla ulaşma gereksinimi dünya görüşünü genişletir. Metafiziksel problemlerin büyük bir bölümü bu çabadan doğar. Metafizik dinin mirasçısı olarak doğmuştur. Fakat dinin izlediği yoldan farklı bir yol izleyerek, insanların özgür araştırmalarına dayanmayı  önermiştir.

  Metafiziği, Kartezyen felsefenin kurucusu Descartes, bir ağaç benzetmesiyle, çok güzel anlatır. Ağacın köklerini metafizik, gövdesini fizik, dallarını öteki tikel bilimler, meyvesini de ahlak ilmine benzetir. ”Bir ağacı var eden, onu ayakta tutan kökleridir.“ Descartes’in ünlü ağacı kendisinden 3 asır sonra gelen Alman filozof Heidegger’in yönelttiği sarsıcı soruyla köklerinden çatırdamaya başlar. Felsefe ağacının gövdesi ya da dalları onu ilgilendirmez, esas itibariyle kökleri de ilgilendirmez. Daha da derine inerek kökünde, gövdenin de zeminsizliğini ortaya koyacak olan can alıcı sorusunu sorar: “Bu felsefe ağacının kökleri hangi toprakta durur, tutunur?”

   Kitap da altını çizdiğim cümlelerden bir kaçı;

”Kendilerini doğru savlar olarak kabul etme hakkımız bulunduğu ancak deneye dayanmayan savlara “a priori savlar” adı verilir.” S.31

“Bilişsel eylemler; algı, anımsama, yargılama ve akıl yürütme, düşünme, çıkarsama yapma gibi zihinsel faaliyetlerdir. Bilimsel savlar zihinsel faaliyetler değildir bu yüzden onların bilişsel eylemler arasında yer almamaları gerekir.” S.15

“Doğru bir sav nihai ve değiştirilemez olan ölçütleri yerine getiren bir savla aynı şeydir. Bu nihai ölçütün sınamasından geçen bir savın, gerçeklikle uyuşup uyuşmadığını bilemeyiz. Bunun bir sonucu olarak doğruluğu, yanlışlıktan ayırırken göz önünde tutmamız gereken nokta belirli bir savın gerçeklikle değil de bir takım nihai ölçütlerle uyuşup uyuşmadığıdır. Öyleyse doğruluk kavramını tanımlamak için düşüncenin nihai ve değiştirilemez ölçütlerle uyuşması olarak tanımlamalıyız.” S.19

 

 

8 Mayıs 2021 Cumartesi

ANTİKÇAĞ FELSEFESİ Homeros’tan Augustinus’a Bir Düşünce Serüveni

 Yazar Adı: Çiğdem Dürüşken

Basım Yılı: 2014

Yayınevi: Alfa Felsefe

Sayfa Sayısı: 415

    Çiğdem Dürüşken, 1962 İstanbul doğumlu, dil ve edebiyat araştırmacısıdır. Kendisini klasik filolojiye adamış, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Latin dili ve Edebiyatı Ana bilim dalı öğretim üyesidir. Felsefeye giriş için ideal bir kitap. Anlatımı sadedir, anlaşılabilir metinler vardır, genele hitap eder. Bu eserinde, Homeros'tan, Augustinus’a kadar bir çok düşünür ve filozof’un arasında dolaştırır, o dönemin havasını solutur adeta. Üslup çok iyi. Sırf felsefe tarihi değil, sürükleyici bir düşünce serüveni. Dürüşken,  bu eserinde okura, Zengin bir kaynakça, dönemin haritası ve resimlerle eşsiz bir kaynak sunar.




"Pythagoras öğretilecek bilgilerin hiç birinin boşa gitmemesi, öğrenen tarafından mutlaka anlaşılması ve hayata geçirilmesi gerektiğine inandığından, herkese her bilgiyi vermenin adil bir davranış olmayacağını düşündü. Çünkü anlaşılması öyle kolay olmayan, aksine yüksek bir idrak yeteneği gerektiren bilgileri düşük kapasitedeki zihinlere akıtmanın ne kişinin kendisine bir hayrı dokunabilirdi ne de içinde yaşadığı toplumun genel hissiyatına.” s.83

"Pythagoras’ın öğretilerinde her öğrenci için susmayı öğrenmek yaşamın ilk dersiydi. “Bunu yap, şunu yapma!” türündeki buyruklardan ibaretti. Genel derslerde  öğrenilenler ”Nedir?” ”En temel olan nedir?” “Ne yapmak ya da ne yapmamak gerekir?” gibi 3 sorunun yanıtları olan düsturlardır. Örneğin, “Kutlular adası nedir? Güneş ve Ay;

En doğru olan şey nedir? Kurban kesmek;

En bilge olan nedir? Sayı;

İnsan için en fazla beceri gerektiren sanat nedir? Hekimlik;

En güzel şey nedir? Zihin;

En mükemmel şey nedir? Mutluluk;

En doğru söz nedir? İnsanların hepsinin ahlakı bozuktur” gibi.” s. 86

   Bu konuda Pythagoras’ın tavrı adeta bir hekimin tavrını andırırdı; nasıl ki bir hekim hastalarını tedavi ederken tedavinin ayrıntılarına hiç girmeden onları sağlıklarına kavuşturur, işte aynı şekilde o da ahlaki ve düşünsel ilkeleri sembolik olarak aktarır ve öğrencisinin zihninde uyana “Neden böyle?” sorusuna kendisinin yanıt vermesini beklerdi. Yani onun ruhsal sağlığına kavuşması için kendi kendine tedavi olması gerektiğine inanırdı.

“Evet sofistlerin hepsi kuşkucuydu ve eleştiriden keyif alıyordu; sürekli duygularımızın yetersizliğinden, hata yapabilme olasılıklarının yüksek oluşundan ve bilinebilecek sağlam bir gerçekliğin olamayacağından dem vuruyorlar ve geleneğin doğaya karşıt olduğunu söylüyorlardı.” s.135

“Ölü gömme törenlerinde mezara su serpilmesinin nedeni de ruhun ilk hissedeceği duyguya yani susuzluğa çare sunmak, ruhu serinletmektir.” Platon’da Ahlak kısmından alıntı. s.203

“Adaletli bir toplumda aşırı tutkulara, ruhun dinginsiz öfkelerine, kıskançlıklarına, korkularına, hazlarına, acılarına yer yoktur. Toplumda adaleti sağlamakla görevli yargıcın yaşlı olması tercih edilir.” s.208

   Aristoteles, Ahlak ve Siyaset bölümünden; 

“en genel anlamıyla ”erdemli karakter, iki zıt insani eğilim arasındaki orta yoldan ibarettir” yani “erdem noksanlık ya da aşırılık değil, orta olmadır.” Örneğin kahramanlık, korkaklık ile gözü karalık arasında orta noktadır ve ahlaki olarak hakiki bir erdemdir ya da alicenaplık veya yüce gönüllülük, tamahkarlık veya açgözlülük ile hovardalık arasında orta noktadır, dolayısıyla ahlaki anlamda hakiki erdemdir.” s.274

“Retorik, insana konuşma yetisinin gücünü, şiir doğanın yaptığı gibi yapabilme özelliğini, ahlak, mutlu olma amacının kendi doğasında gizli olduğunu, siyaset de yaratılıştan itibaren toplumsal bir varlık olduğunu gösterir.” s.278

“Ataraksia, karmaşadan uzak kalma halidir, sakinlik, dinginlik ve dengeliliktir. Tutkulardan, acılardan, heyecanlardan ya da coşkun ruh hallerinden, boş arzulardan kurtulma, insanın mutsuzluğuna neden olan ne kadar fiziksel ve ruhsal kıpırtı varsa hepsinden hür olmaktır.” s.292