29 Aralık 2019 Pazar

İSTANBUL



1940’lardan Bugüne Efsaneler, Anılar, İzlenimler

Yazar Adı: Emre Kongar
Basım Yılı: 2019
Yayınevi: Remzi Kitabevi
Sayfa Sayısı: 218

   Emre Kongar, 1941’de İstanbul’da doğdu. Aydın, çağdaş, modern, her konuda bilgili, esprili bir insan, iyi bir yazar. Cumhuriyet gazetesinde köşe yazılarını, Kızlarıma Mektuplar ve Tarihimizle Yüzleşmek kitaplarını okuduğum, NTV’de Yorum Farkı programından takip ettiğim süper bir öğretmendir. Türkiye’de sosyolog deyince ilk akla gelen tecrübe, birikim ve anlayış insanıdır. Bir dönem Kültür Bakanlığı müsteşarlığı da yapmıştır.


   İstanbul, yazarın yeni anı kitabıdır. 1940’lardan bugüne Efsaneler, Anılar, İzlenimler; yazarın kişisel tanıklık ve renkli anıları eşliğinde bir İstanbul yolculuğuna çıkarıyor. Kongar, “İstanbul'a ağıt mı yakmalı yoksa her şeye karşı umudu mu yeşertmeli” sorusunun yanıtını aramış.Kitap 20 bölümden oluşuyor.
   Kitabın, “İstanbul'a Aşık Olmak: Sonsuzluğa Köprü Kurmak” başlıklı bölümünde, yazarın İstanbul’un unutamadığı yerlerinde unutamadığı aşkları yer alır. Kongar,”Ben en az 3 kez yaşadım. Dolayısıyla İstanbul'a da en az 3 kez aşık oldum: Önce yaşayacaklarımı hayal ederken… Sonra yaşarken…En sonra da yaşadıklarımı anımsarken” sözleriyle…
“Bir sinagog, bir kilise ve bir caminin sırt sırta aynı mekanda bulunduğu dünyadaki tek mekan olan Ortaköy'e en az 3 kez aşık oldum.”s.18
"Sınıf atlamak isteyen sonradan görmelerin işgaline uğrayan Nişantaşı’na, Harbiye’ye, Osmanbey’e, Maçka’ya, İstanbul’un işgali/yağması öncesi yaşadığım her olayda, en az 3 kez aşık oldum.” s.19
”Kendisini, aşkın kendi içindeki kurdu olan ihanetten de sakınmamıştır.”
Genel olarak keyifle okuduğum bir kitaptı. İstanbul’la ilgili tarih, efsaneler ve bilgiler var. İyi okumalar.


21 Aralık 2019 Cumartesi

EN ESKİ YÜZ



Yazar Adı: Pelin Buzluk
Basım Yılı: 2018
Yayınevi: İletişim
Sayfa Sayısı: 84

   Pelin Buzluk, 1984’de Ankara’da doğdu. Öykü ve yazıları 2002’den bu yana çeşitli dergilerde yayımlandı. Deli Bal, ilk öykü kitabı, Yaşar Nabi Nayır öykü ödülünü almıştır. En Eski Yüz adlı kitabı da Sait Faik öykü armağanını kazanmıştır. Kitapta, şehrin en koyu gecesinin puslu dünyasının öykülerini okuruz. Konular vurucu, dili ve sonları çok etkileyici.


Su İşi
Yazar, bir dönemin karartma gecesini işleyen öykü ile karşılıyor okuru. Kahramanın gerçekleri öykünün sonunda alaşağı ediliyor. Kahramanla birlikte kafanızda soru işaretlerine ulaşıyorsunuz. Orada bir yaşam dünyası oluşturuyorsunuz. Yazar okuru azımsamamış.
Ortanca Oysa…
“Peşimizden yetişemediler ama başka kentlerde önümüze çıkacaklar. Bacaklarımızın arasında gizlediğimiz namuslarını merakla. Gözlerini elden ele verip üzerimize dikecekler. Göğsümüze, kalçamıza, bacaklarımıza. Bir namustur ki üstümüzden toplayıp atamıyoruz.” s.75
Deray
İnsan bulamayacağından eminse eğer aramaya kalkışmadığında o son zayıf umudu sarf etmemiş oluyor.” s.52
Gemisiz
“Denizler cinayet işlemezler, aslında kimseyi istemezler.” s.41 Arda Kemirgent.
“Oysa denizi anlamak için üstü bomboş olacak. Yalnız köpük. Denizi anlamak için insanı unutacaksın. Sadece kayıklara izin verilmeli. Onların alçak gönüllü sallantılarına.” s.42
Başka Esnada
“Bu eşsiz düşün tadına varmak istiyordum. Gerçeklerle yüzleşmek ya da aslolana ermek gibi bir derdim yoktu. Gerçek neye yaramış ki şimdiye kadar.” s.37
Tozlu Cennet
 Bireyin cinsel özgürlüğünü ve görünürlüğünü yok sayan düzene karşı kurgulanmış bir öykü.
“Aşk sözcüğünü keşfetmemiş olmayı yeğlerdim. Adına aşk dediğimizde anonimleşiyordu, herkesin anlattığıyla bir oluyordu.” s.21
Uçurum
Düş atmosferinden acı gerçeklere doğru salınan bir kız çocuğunun öyküsü.
“Düşmeler bitmiyor düşlerimde. Bir haber daha almaktan korkuyorum.” s.69
Dördüncü
İzbe bir meyhanede tek başına bir kadın. Erkek şiddetinden kaçıyor ve tanımadığı bir kadının evine sığınıyor. Yazar, bu öyküde yara ile ilişkimizi deşmek istiyor. Yaralarımızın rehberliğinde yaşıyoruz.

“Biri gelmez yaralar, biri gelir yaralar. Biri de sade kabuğu kavlamaya gelir. Bunlar dörde ayrılır.” s.30
“Bir kadının gülmesi neşeli ya da mutlu olmasından başka her anlama gelir çünkü.” s.27





14 Aralık 2019 Cumartesi

TANRILAR OKULU



Yazar Adı: Stefano D’anna
Basım Yılı:
Yayınevi: Sinedie Yayınları
Sayfa Sayısı: 443

  Stefano D'anna,(1949-2014) ekonomist, sosyolog ve best seller yazar kimliklerinin yanı sıra vizyon sahibi eğitmen. Türkiye'de çok kez bulunmuş çeşitli konferanslar vermiştir. Bir röportajında, "İstiklal Marşı'nıza bakın, çocuklarınıza korkusuzluğu öğretin. Marşınız "Korkma" diye başlıyor. İşte İstiklal Marşının başlangıcındaki bu mesaja bakın ve "düşünüyorum öyleyse varım" diyenlerin arasına katılın." demiş. 



  Dil bakımından ağır bir kitap. Edebiyat yönü zengin. Kurgusunda boşlukları çok fazla, genel olarak güzel bir kitap. Konusu ise olumlu düşünmenin genel olarak getirileri, besin ve nefes almadaki yanlışlarımız, kendi kendimize engel olduğumuzu anlatan bir kişisel gelişim kitabı denilebilir. Eğer hayatınızdan memnun değilseniz, kötüye doğru giden bir şeyler oluyorsa mutlaka okuyun. Herkesin içindeki Dreamer'le tanışın. Bir zamanlar Ferrarisini Satan Bilge'nin yerini Dreamer alıyor. “Mea culpa” dediğimiz felsefeyi benimsemiş bir kahraman. Hani hayatta karşılaştığın iyiliğinde kötülüğünde senin çekiminle ilgili olduğunu bildiriyor. Bir de din konusunda keskin düşüncelere sahipseniz okumayın, kendinize eziyet etmeyin. Benim kitaplığımda 5 yıl kadar bekleyen, 50 sayfa okuyup bıraktığım tek kitaptır. Demek zamanı gelmemişti. 
  Kişisel gelişim kitapları insanı sadece bilinçlendirip, sorgulatabilir. Hayatımızın temelini yaşadıklarımızdan ders çıkararak öğreniriz. Aynı hataları yapmak çamurda sürekli patinaj yapmak gibidir. Hayat çıkarımları, yaşam becerileri geliştirerek yaşamı dikkatlice ve farkında olarak yaşamalıyız.
   Yazar, insanların kalbini Pandoranın kutusuna benzetiyor. Başlıca sorunun buradan kaynaklandığını, olumsuz düşüncelerini yenemediğini, kötülüklerden kurtulamayacağını, dünyayı nasıl düşünürsen öyle olacağından , oluştan bahseder. “Bireysel Devrim” için önce hayal edip sonra büyük maceraya hazır olduğunu bilmen gerekir. Bütünlüğüne ve cennetine yeniden kavuşmak için bu kitap bir anda eline geçecek ve seni bulacak. İyi okumalar.
“Olanaksız olan olanaklı olanın alçaktan görünüşüdür.”



6 Aralık 2019 Cuma

VİTRİNDE YAŞAMAK



Yazar Adı: Nurdan Gürbilek
Basım Yılı: 2016
Yayınevi: Metis
Sayfa Sayısı:123

   Nurdan Gürbilek, 1956 Kütahya doğumlu, Boğaziçi Üniversitesi İngiliz Dili ve Edebiyatı okudu. Denemeci, eleştirmen yazar.

“Bir sözcüğe ne kadar yakından bakarsanız, o kadar uzaktan dönüp bakacaktır size.” Bilge Karasu’nun Nurdan Gürbilek için söylediği bu cümle yazarın kalemini çok güzel özetliyor. Benim için çok değerli bir yazar oldu. Kalemi sağlam, yoğun bir şekilde düşünce içerikli kitapları var.


  Vitrinde Yaşamak, 80’ler Türkiye’sinin siyasal koşullarını, dinamiklerini, kırılmalarını değerlendiren müthiş bir inceleme kitabı olmuş. Bir siyasi darbenin ardından, kurulan piyasanın içine doğan yeni bir kültürel ortamı çelişkileriyle çözümlemeyi amaçlayan bir kitaptır.
   Kitap, ince fakat ağır bir kitap. Dolu dolu bilgiler var. 80’lerde yaşadığım olayların en bilinmedik halleriyle karşılaştım. Darbeler Olmasın!
“Bireyle topluluğun kaderlerinin ayrıldığı, bireyin iç dünyasının dış dünyadan koptuğu bir toplumun ifadesidir, roman.” s.85
“Bir camekanda yaşamak kusursuz bir devrimci erdemdir. Walter Benjamin” s. 28
“Birçok şeyin gösterildiği için ve göründüğü kadarıyla var olduğu, sergilendiği için ve seyredildiği kadarıyla değer kazandığı bir toplum çıktı ortaya. Epeydir Vitrinde yaşıyoruz hepimiz.” s.29
“Reklamlar iyi haberlerdir. Ama şu da doğru: Televizyon haberinin seyirciye verdiği en iyi  haber aslında kötü haberdir. Çünkü buradaki esas haber kötülüğün dışarıda, seyircinin de içerde, güvende olduğudur. Ölümün kol gezdiği, bu tehlikelerle dolu tekinsiz kamu karşısında, intihar, terör ve kazaların kabusu karşısında seyircinin özel dünyası her zaman daha iyi, daha güvenli olacaktır.” s.115
“Hiç bir hayal, vaat ya da olumsuzluğun büyüyü bozmasına, neşesini kaçırmasına izin vermiyor. Bugün bizim için cevabı henüz açık olan soru da bu: Ya geri dönen ya belki hala bastırılmış olan yada başka bir şey, bu sefer hayali olmayan bir vaadi taşıyabilir mi?” s.109