EYLÜL
Yazar
Adı: Mehmet Rauf
Basım
Yılı: 2005
Yayınevi:
Bordo-Siyah
Sayfa
Sayısı: 376
Roman, Suad ve Necip’in arasında geçen ilişki
ve hazin sonlarını anlatır. İki gencin birbirlerine olan sonsuz sevgisi
yalnızca gözlerinde ve ruhlarında kalır. Bu yüzden daha çok ruh
betimlemeleriyle göze çarpar. Ruhsal çözümlemeler ön plandadır. Edebiyatımızda
da ilk psikolojik roman olarak geçer. Herhangi bir propaganda amacı gütmeden
Servet-i Fünun döneminin ağır üslubuyla yazılmış fakat gene de sadedir.
Romanda geçen, Suad ve Necip’in piyanoda
çaldığı ve dinlediği parçalar: İl Trovatore, Verdi, Faust, Rigoletto, Aida,
Adiyo Del Pasato, Gluck, Haydn, Manon Lescaud, Carmen, Cavaleria Rusticana,
Pietro Mascagi, Santuçça, Mascagni-İris, Puccini-Tosca harikaydı. Bende okurken
bu eserleri dinledim size de tavsiye ederim.
”Maskeli
Balo’dan (Verdi’nin operası) bir potpuri vardı ki, kimi parçalarındaki güzellik
ve tatlılığa Necip doyamıyor. Traviata’dan “Melek kadar saf”, Aida’dan “Ah
benim kederim, sana merhamet versin” Faust’tan “artık geç oldu, adiyo”
parçaları böyle olmuştu. Onları en çok Manon Lescaud büyülüyordu. Üçüncü
perdenin finali olan, “yok ben çıldırmışım; bak nasıl ağlıyorum” parçası birçok
kez tekrar ediliyordu. Necip “Ah Manon” diye şarkıya katılıyor, piyano ağır
ağır inleyerek onlara her şeyi unutturuyordu. Sonra şen havalar geliyordu:
Traviata’nın girişi, Carmen’in Marşı, “Ah Cavaleria Rusticana” piyanoyla
çalıyorlardı.” Syf:119
”Ah bu bakışların kimi zaman nasıl
anlamları, nasıl incelikleri, nasıl renkleri vardı; ne duyumsanması ve ifade
edilmesi olanaksız, ne anlatılması mümkün olmayan şiirleri, şiirlilikleri,
insanı nasıl birden mutluluğun göklerine ulaştıran renkleri vardı! Kimi zaman
derin, siyah, ağırbaşlı, sustuğu olurdu; sonra bir rica ışığı ile titreyerek
yalvaran, perişan bir bakış ile bakardı; kimi zaman hüküm sürer, emreder, sonra
uysal, razı olur, iyi davranır, söz verir, “evet peki!”derdi” syf:240
”Necip’in iç sesi “Ah kadınlar,
kadınlar, siz sade aşkınıza, sade fedakârlık ulviyetine özlemli ve mağlup olup
ateşli ve mutlu yanarken; erkeklerin kalbinde ne çirkin, ne hain, ne yabancı ve
ilgisiz duygular olduğunu bilseniz” diyordu” syf:262
Yalnızca aşk ve acımadan ibaret
değildi; teşekkür, tapınma, şiir, saygı, korku, pişmanlık, onur, her şey ve
sonra namus evet namus, ana babasından, büyüklerinden duyduğu, kitaplarında
okuduğu namus.
Bunu bir tür evlilik, ruhların evliliği
gibi görüyordu. Birbirlerinin ruhsal içtenliğinde yaşayacaklardı.
Aşklarını öyle derin yaşıyorlardı ki,
bu duygulara kelimelerle değer biçilemezdi. Ölüme bile beraber gittiler. Harika
bir aşk romanı bence. Yasak aşk her ne kadar ahlak karşı olsa da anlayışla
karşılanmalıdır. İyi okumalar.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder