30 Eylül 2017 Cumartesi

AŞK-I MEMNU

AŞK-I MEMNU


Yazar Adı: Halid Ziya Uşaklıgil
Basım Yılı: 2016
Yayınevi: Can Yayınları
Sayfa Sayısı:419

            Bir aşk.  Bihter’in aşkı. Bihter’le Behlül’ün yasak aşkı. Yazar benzersiz denilecek kadar bu aşkı, kusursuz ve nefis bir biçimde yazmış.
            Roman;45 yaşındaki Adnan Bey ile 22 yaşındaki Bihter’in evlenmesi, bu evlenmenin öncelikle Adnan Beyin kızı Nihal’in ve diğer insanların üzerindeki etkisi ve evliliğinde aradığı mutluluğu bulamayan Bihter ile Adnan Beyin yeğeni Behlül arasındaki yasak aşkı anlatır.


          “ O tanınmamış baba için derin bir sevgisi vardı, annesine verilmeyen kalbini tamamıyla bu ölünün hatırasına veriyordu. Ve bu hatırayı süslerdi: rastlantıyla işitilmiş şeylerden, parça parça elde edilmiş ayrıntılardan babasına bir hayat hikâyesi icat ediyor sonra onu Firdevs hanımın elinde işkenceler içinde yaşatıyor, her şeyden habersiz namuslu bir koca mazlumluğuyla babasının evlilik hayatına bir tragedya rengi veriyor, sonunda onu müthiş bir darbeyle, kahrolmuş öldürüyordu. Babasını ne kadar seviyor! Peyker’in babasına benzemiş olmasını adeta kıskanıyordu.” Syf:170
            Kitapta Behlül’ün kendisiyle muhakeme cümlesi: ” işte erkekler” dedi, asla memnun değildirler, artık sevmemek isterlerse bütün düşüşün, bıkkınlığın kabahatlerini kadınlara yükletmek için çare bulduktan sonra sevmemek kabahatini de onlara bırakmak için zavallıları aşağılayacak şeyler ararlar.
             “Oysa Bihter’i sevmemek onun için giderilemeyecek bir zarar gibiydi; bu kadını kendi kendisine öyle lezzetli bir sevda kevserine benzetiyordu ki doyduktan sonra yine, hep içilmekte devam olunsun” syf:275
              “Annesiyle bir savaş döneminin artık açıktan açığa başladığı sonucuna varmıştı. O günden beri bu iki düşman bu korkunç komedyayı peçelerinin altında gıcırdayan dişlerini saklayarak oynuyorlardı.” Syf:377
             Beğendiğim alıntılar yaptım. Üslup olarak Halid Ziya diğer eserlerindeki ağırlıkları ve yükleri bırakmış; berrak, renkli bir üslup kullanmış, şiirsel bir dili var. Eleştirmenlerinde beğendiği en iyi romanımız, çok canlı yazılmış, hayatı hissettiriyor. Bir cümle bir paragraf olabiliyor. Betimlemeler çok güzel, tüm karakterlerin çözümlemeleri yapılmış. Fakat akışı etkilemiyor, sadeleştirmiş güzel olmuş, akıcılığı bozulmuyor.
            Çıkarılacak ana fikir ise; yasak aşkın bir aileyi bitirmesi, evlilikte yaş farkı ve zengin bir koca için sevginin göz ardı edilmesi sonucu ortaya çıkan başarısızlık.Herkese iyi okumalar..
           


23 Eylül 2017 Cumartesi

MAİ VE SİYAH

MAİ VE SİYAH

Yazar Adı: Halid Ziya Uşaklıgil
Basım Yılı: 2001
Yayınevi: Özgür Yayınları
Sayfa Sayısı: 400


            Mai ve Siyah Halid Ziya'nın “Gümrük Genel Müdürü” olarak İstanbul'a geldikten sonra 1896-97 yıllarında Servet-i Fünun dergisinde tefrika (= yazı dizisi) halinde 1900 yılında da Alem Matbaası tarafından kitap olarak yayınlanan romanıdır. Romana hakim olan düşünce, bu topluluğun ortak özelliklerinden olan hayal-gerçek veya mai- siyah çatışmasıdır. Mai kelimesi, arzu ve ümitleri “hayal’i” temsil eder; Siyah kelimesi, yaşadığı hayal kırıklıkları, uğradığı felaketler ve sıkıntılar ise “gerçek’i” ifade eder.



            Roman realizm (gerçekçilik) ve romantizm (hayalcilik) arasında gidip gelmektedir. Çoğu yerinde de gerçek ağır basmaktadır.
            Romanın dili ağır olduğu için pek anlaşılmamakla, devamlı dipnotlara bakma ihtiyacı hissedilmektedir. Buna rağmen olayların anlatılışında akıcı bir dil vardır.
             Hayalleri olan Ahmet Cemil’in lise son sınıfta babasını kaybetmesiyle hayallerinin yıkılışı ve beraberindeki hayat mücadelesini anlatır. Ahmet Cemil kız kardeşine ve annesine bakmak zorunda kalır. Tüm gününü kitaplarla ve edebiyat dünyasına bir yenilik getireceğini düşündüğü şiiri ile geçirmek ister. Ancak ailesinin içinde bulunduğu kötü durum yüzünden hayallerini ertelemek zorunda kalır.yabancı dil bilmekten başka bildiği bir şey yoktur.Kitapçılarda çeviriler yaparak yok denecek paraya çalışır.Kendine yeni çıkış kapıları arar ve bulur fakat hayalleri yıkılmıştır, intiharı bile düşünür.Tam intihar edeceği sırada annesinin sesini duyar ve vazgeçer.Ahmet Cemil annesi ile birlikte yeni hayatlarına devam ederler.
           Romanda insanın maddi durumunun hayatını nasıl etkilediğini açık bir şekilde görürüz. Aşk, geçim derdi, görücü usulü evliliğin zararları anlatılır. Asıl teması ise hayaller ve bu hayallerin yıkılması üzerinedir.


18 Eylül 2017 Pazartesi

SARAY VE ÖTESİ

SARAY VE ÖTESİ


Yazar Adı: Halid Ziya Uşaklıgil
Basım Yılı: 2003
Yayınevi: Özgür Yayınları
Sayfa Sayısı: 736

   Servet-i Fünun kelime anlamı olarak; ilimler-fenler hazinesi anlamına gelmektedir.Edebiyat-ı Cedide, II. Abdülhamit (1878-1909) devrinde, Servet-i Fünun dergisi çevresinde toplanan sanatçıların Batı edebiyatı yolunda meydana getirdikleri bir edebiyat hareketidir.



   Batılı anlamda Türk Edebiyatını tesis eden ve bu anlamda ilk edebi topluluğumuz olan Servet-i Fünün’un önde gelen isimlerinden Halid Ziya Uşaklıgil’in Saray ve Ötesi adlı anıları, 2. Meşrutiyet’in ilanından sonra Mabeyn Başkâtibi olarak girdiği Osmanlı sarayındaki izlenimlerinden oluşmaktadır.
     Kitabın sunuş kısmında yayın yönetmeni,” istibdat” diye anılan 2. Abdülhamit Döneminden sonra gelen ve büyük ümitlerle beklenen özgürlük ortamında ortaya çıkan olayların, yeni döneme ilişkin beklentilerin boşa çıkmasından doğan hayal kırıklıklarının ve saray insanlarının nasıl değerlendirildiğini bir edebiyatçının kaleminden okumak ayrı bir zevk olacaktır, der.
       Saray ve Ötesi bir anı kitabı olmakla kalmayıp tarihi bir belge niteliği de taşımaktadır.
     Kitap, Osmanlı Devleti’nin son yıllarına doğru Çöküş Dönemini (1908-1913) anlatan tarihi bir yapıttır. Osmanlı sarayı içinde olup bitenler, koca imparatorluğun nasıl çöktüğünü anlamak için okunması gereken bir eserdir. Tarihimizi öğrenmek açısından önemlidir.Tavsiye ederim.
      Dipnotları okurken, okuyucu ana metinden kopabiliyor. Köşeli parantezlerde verilen açıklamalar kimi zaman sözlük anlamına göre değil cümle içindeki duruma göre anlamlandırılmış.
       





9 Eylül 2017 Cumartesi

MODERNLEŞEN TÜRKİYE'NİN TARİHİ

MODERNLEŞEN TÜRKİYE'NİN TARİHİ


Yazar Adı: Erik Jan Zürcher
Basım Yılı: 2016
Yayınevi: İletişim
Sayfa Sayısı: 568

  “Eser oldukça kapsamlı ve derinlikli, dolambaçsız anlatımıyla siyasi olaylara olduğu kadar toplumsal ve ekonomik tarihe ve düşünce akımlarına eğiliyor”  WİLLİAM HALE
                                  Londra Üniversitesi Şarkiyat Okulu



   Türkiye’nin tarihini anlatan yoğun emek harcanmış bir kitap olduğunu anlıyorum. 1789 İhtilali’nin Osmanlıya olan etkisinden başlayıp günümüze kadar geçen süreçte yaşanan siyasi, politik ve toplumsal olayları, arkalarındaki sebeplerle birlikte açıklayan Hollandalı tarihçi Zürcher’in kitabıdır.
   Okul hayatımız boyunca tarih dersi görmemize rağmen atlanan o kadar konu varmış ki bunları fark ettiğinizde neleri bilmiyormuşuz diyorsunuz.
   Yazar modern Türkiye tarihini 3 ana bölümde incelemiş. Birinci kısım; Batının Etkisi ve İlk Modernleşme girişimleri, ikinci kısım; Türk Tarihinde Jön Türk Dönemi (1908-1950), üçüncü kısım ise Huzursuz Bir Demokrasi. Kitabın sonunda yer alan kapsamlı biyografilerde eseri önemli kılmıştır.
   Fransız İhtilali ile ortaya çıkan milliyetçilik, liberalizm, laiklik ve pozitivizm gibi ideolojilerin Osmanlıda hızla yayılması. Sultan 3.Selim, 2.Mahmut ve 2.Abdulhamit döneminde yapılan reformlar ve Tanzimat Fermanından bahseder. Jön Türklerin etkili olduğu dönemi modernleşme ve laikleşme yönünde adımların atıldığı bir dönem olarak kabul eder.1908-1950 döneminde amacın demokrasi değil devletin güçlenmesini ve devamını sağlamak olduğunu, demokrasinin ise sadece bir araç olarak kaldığını belirtmiştir,1915’teki Ermeni Tehcirini ve TC. kurulduktan sonra Kürtlerin bastırılışını bu duruma örnek gösterir. 1950’den sonra Huzursuz Bir Demokrasi Dönemi başlığı altında, askeri elit tabakanın dışında farklı bir kesimin iktidara geldiğini bu dönemde 3 askeri darbeden, Türkiye’nin Amerika ile artan ilişkilerinden, Avrupa Birliği ile ilişkilerinden, Ortadoğu’daki problemlerden, Kürt sorunundan, İslami hareketten, ekonomik krizlerden, politik istikrarsızlıktan bahseder. Dikkatimi çeken bölümlerden biride Kemalist reformların, Sultan 2. Mahmut zamanından başladığını belirtmiştir. Bilmediğim bir konuydu.
   Sonuç olarak yazar Türk Modernleşme Tarihini; yenilikçiler, gelenekçiler ve gericiler arasındaki bir mücadele olarak görmektedir.Gerçekten okunması gereken bir kitap. Tavsiye ederim…




1 Eylül 2017 Cuma

KALBİM KUDÜS'TE KALDI

KALBİM KUDÜS'TE KALDI


Yazar Adı: Ahmet Turgut
Basım Yılı: 2017
Yayınevi: Kapı Yayınları
Sayfa Sayısı: 574

            “ Devlet, babadır Amenna; Vatan da evlat sayılır…”
            Yazar yüzüncü yıllar burcundayız, 2023 Türkiye’ sinden söz ediliyor. 2016 yılı Ortadoğu’nun paylaşım projesi olan Sykes- Picott’ un yılıydı. Mondros ve Sevr’ in yüzüncü yılları olacak. Asırlık rövanşların yaşandığı bu süreçte Kudüs’ ün düşüşünün yüzüncü yılını yaşıyoruz. 9 Aralık 1917 Kudüs'ü kaybettik. Kudüs'ü nasıl kaybettiğimizi anlatan bir roman.


             Roman 1. Dünya Savaşının hakkında en az bilgi paylaşılan cephesinin (Filistin Cephesi) ve Kudüs’ün düşüşünün hazin öyküsü.
            Yazar “ Maalesef Kudüs cahiliyiz, Mescid-i Aksa‘nın neresi olduğunu dahi bilmiyoruz, çoğumuz Kudüs’le olan hukukumuzu Yavuz Sultan Selim’le başlatıyor. Kudüs'ü fetheden ilk Müslüman kimdir? Sorusuna Hz. Ömer cevabı verenlere, aslında Hz. Davud olduğu” söyler.
             Romanın merkezinde bir aşk, arka fonunda savaş var. Batıya dönük eleştiriler göze çarpar. Aşklarımızı anarken “Tahir ile Zühre”, “Ferhat ile Şirin” deriz. Oysa Avrupalılar “Romeo ve Juliette”, “Antonius ve Kleopatra” derler.
            Tabip Subay Faruk Hikmet, ülkesinde yaşadığı hayal kırıklıklarıyla; kendi içinde sorgulayan Rachel Weizmann’ın Kudüs’e gelmesi; aşkın ve hikmetin sualleri arasında gizemleri arayan bir sahafın hikâyesi.
           Kitap güzeldi, aydınlatıcı,dili biraz ağırdı.Yavaş ilerliyor.İyi okumalar…


  



25 Ağustos 2017 Cuma

ULUSLARIN DÜŞÜŞÜ

ULUSLARIN DÜŞÜŞÜ


Yazar Adı: Daron Acemoğlu- James A. Robinson
Basım Yılı: 2013
Yayınevi: Doğan Kitap
Sayfa Sayısı: 495

          Kitapta adından da anlaşıldığı gibi bazı ulusların (devletlerin) diğerlerine göre neden daha başarılı olduğu sorgulanıyor.



  Yazarlar dünya eşitsizliğini kurumsal farklılıklarda açıklamaktadır. Yazarların analizini iki temel kavram oluşturuyor. “ Sömürücü Kurumlar “ ve  “Kapsayıcı Kurumlar”. Bazı topluluklar sömürücü (yönetimdeki elitin çıkarlarını gözeten) ekonomik ve siyasi kurumlara sahiptir. Bazı topluluklar ise Kapsayıcı (halkın büyük çoğunluğunun çıkarlarını gözeten) ekonomik ve siyasi kurumlara sahiptir.
    Yazarlar ana teorilerini geçmişten günümüze örneklerle destekliyor. Bilinen coğrafya hipotezi; “sıcak ülkeler doğası gereği fakir” cehalet hipotezi; “insanların ya da yöneticilerin ülkeleri nasıl zengin hale getireceklerini bilmediği” kültür hipotezi; başta dini değerlere dayanarak, ahlak anlayışlarına da değinerek, yani bunların coğrafya, din, dil, kültür, teknoloji vs. olamaz tezini savunur. Kendi teorilerini tarihsel sebeplerle açıklayarak çok ilginç ve öğretici bir yolculuğa çıkarıyorlar.
       Coğrafya benzer sebeplerden, Ortadoğu’nun yoksulluğunu açıklamaktan da uzaktı. Neticede Neolitik Devrim de dünyaya öncülük eden Ortadoğu’ydu ve ilk şehirler günümüzdeki Irak’ta ortaya çıkmıştı. Demir ilk kez Türkiye’de eritildi ve Ortadoğu Ortaçağ’a dek teknolojik bakımdan dinamik bir bölgeydi.5. Bölümde görüldüğü gibi, Neolitik Devrimin dünyanın bu bölgesinde ortaya çıkmasını sağlayan, Ortadoğu’nun coğrafyası değildi. Ayrıca Ortadoğu’yu fakirleştiren de coğrafyası değildi. Bunun nedeni Osmanlı İmparatorluğu’nun genişleyip güçlenmesiydi ve bugün Ortadoğu’nun fakir kalmasının nedeni de bu imparatorluğun kurumsal mirasıdır.” Syf:59

       Dünyadaki eşitsizlikleri iyi açıklayan bir kitaptır.Akıcı ve keyifle okunuyor. Bence daha iyi olabilirdi, çevirisi nedense pek tatmin etmedi

20 Ağustos 2017 Pazar

ÇAVDAR TARLASINDA ÇOCUKLAR

ÇAVDAR TARLASINDA ÇOCUKLAR


Yazar Adı: J. D. SALİNGER
Basım Yılı: 1997
Yayınevi: Yapı Kredi Yayınları
Sayfa Sayısı: 198


 Yıllar önce şarkıcı Teoman'ın bir sohbetinde duymuştum. Hatta ‘gönülçelen’ şarkısını bu kitaba bestelemiş. Amerika’da yasaklanan bir kitapmış. Bir öykü kitabı, günlük konuşma dilinde yazılmış ve yer yer argo kullanımına bile başvurmuş.
  Kitap, kahramanımız Holder’in üç gününü anlatır. Ergen bir erkek çocuğunun iç dünyası, hayatı, ailesi, arkadaşları ve yaşadığı kenti nasıl algıladığını görüyoruz.

  Holder’in atıldığı okuldaki tarih öğretmeni 70 yaşında ilaçlarla ayakta duran bir ihtiyardır. Hayatın kurallarını tamamıyla biliyor ve bunu Holder’e ve dolayısıyla okuyucuya kitabın ta en başından bildiriyor. ‘Hayat kurallarına uyulması gereken büyük ve kaçınılmaz bir oyundan ibaret. Hayat tabi ki bir oyundur evladım. Hayat kurallara göre oynanması gereken bir oyundur.’ Syf:13
 ‘Bir şeyi çok iyi yapıyorsanız, bir süre sonra dikkatli olmazsanız gösteriş yapmaya başlıyorsunuz. Ve sonunda da iyi olmaktan çıkıyor yaptığınız.’syf:121
  Avukatlık mesleği üzerinden örnek verir.’Tek yaptığın bir sürü para kazanmak, golf oynamak, briç oynamak, araba satın almak, martini içmek ve kasılmak. Dahası var, gidip heriflerin hayatını kurtarsan bile, bunu onların hayatını gerçekten kurtarmak için mi yoksa o iğrenç filmlerdeki gibi, felaket iyi bir avukat olduğun için herkesin sırtını sıvazlayıp seni tebrik etmesi için mi yaptığını nereden bileceksin?’
 ‘Hep büyük bir çavdar tarlasında oyun oynayan çocuklar getiriyorum gözümün önüne. Ve çılgın bir uçurumun kenarında durmuşum. Ne yapıyorum, uçuruma yaklaşan herkesi yakalıyorum; nereye gittiklerine hiç bakmadan. Bütün gün yalnız bu işi yapıyorum. Ben çavdar tarlasında çocukları yakalayan biri olmak isterdim. Çılgın bir şey bu, biliyorum ama ben yalnızca böyle biri olmak istiyorum’ syf:162
  ‘Sakın kimseye bir şey anlatmayın. Herkesi özlemeye başlıyorsunuz sonra.’
  ‘Akademik eğitim sana bir şeyler kazandırıyor. Biraz yol alırsan, zihninin boyutları hakkında bir fikir veriyor. Zihninin neye uyup neye uymadığı hakkında. Bir süre sonrada, zihninin yapısına hangi düşüncelerin uygun olduğu hakkında bir fikir oluyor. Her şeyden önce, sana uymayan, sana yakışmayan düşüncelerle uğraşmaman için olağanüstü bir zaman kazandırıyor bu. Gerçek boyutlarını, gerçek ölçülerini alıp, zihnini ona göre giydirip, kuşandırıyorsun.’ syf:178
  Kitap başarılı bir psikolojik romandır. Okunmalı.