Yazar Adı: Marcel Proust
Basım
Yılı: 2006
Yayınevi:
Yapı kredi Yayınları
Sayfa
Sayısı: 414
Ahmet Altan'ın, M. Proust için: “ünlü bir doktor olan babası, oğluyla marazi bir aşk yaşayan annesi, züppelikle geçen bir gençlik, edebiyat çevrelerinde verilen ziyafetler, Paris sosyetesinin souperleri, sancılı bir şekilde yaşanan eş cinsellik, astım krizleri, hovardaca yaşanan yıllardan sonra perdeleri sıkı sıkıya örtülü eve kapanıp yazılan binlerce sayfalık nehir roman ve 51 yaşında “artık her şeyi yazdım, ölebilirim” diyerek karşılanan bir ölüm…” yorumu, yazarın hayatını özetlemiş.
Edebiyatın
dehası Proust’un en tanınmış eseri, 7 ciltlik, “Kayıp zamanın İzinde”dir. 20.
yüzyılın ses getiren eseri. Yaklaşık 30 yıllık bir süreci anlatıyor. Kitap,
1 milyon 250 bin sözcük ve 3000 sayfadan oluşuyor. 500’ün üzerinde de karakter
var. Roza Hakmen çevirisi inanılmaz güzel. Çeviriyi, mükemmel inceliklerle
işlemiş, bir cümleden çıkamıyorsunuz. Proust, Türkçe çevirisini okusaydı eminim
çok etkilenecekti. İyi ki Tahsin Yücel çevirmemiş, çevirilerindeki kelime tercihleri
okuru çok yabancılaştırıyor. Roza hanımı takdir ediyorum.
Kitabın,anlatımı çok yoğun, edebi olarak çok
titiz davranmış, cümleleri çok uzun, sıkıldığınız da oluyor. Gerçek hayatın
dışında karakter yok. Fransız olsaydım o eşleşmeyi sayfalarda çok
hissederdim herhalde. Yazar, her satırında edebi yüksek seviyeyi düşürmüyor. Tasvirler
çok güzel, kibirli, aristokrat insanları okurken o masada onlarla birlikte
oluyor insan. Adeta Swann’ın gölgesi oluyorsunuz. İnsanın duygusu üzerine hemen
çıkarım yapan bir yazar. İlk kitabı dikkatli okumak gerek çünkü başlangıçlar
var.
Proust, muazzam edebi bir giriş yapmış, beni çok etkiledi. İnsanın, tam uyumadan önceki, REM e geçiş olan bölgeyi neredeyse 30 sayfa inanılmaz anlatmış. Kısaca kitapta "ıhlamur çayına batırılan bir madlenle" yeniden yakalanan, belleğin gücüyle yeniden canlandırılan geçmiş... Bir koku, bir tat bir anda bizi de olduğumuz yerden alıp çok derinlere götürüyor.
Anlatıcının
doğduğu ve çocukluğunun geçtiği Combray, Swann’ın Odette’le yaşadığı destansı aşk, annesiyle kurduğu Freudyen bağ, kişiler, yerler, buluşmalar ve önemsiz gibi duran olaylar, hepsi yerli yerinde kullanılmış. Her karakterin kendi bakış açısı var. Seçtiği anlatıcı, zamanın yıkıcılığına karşı yeniden inşa etmenin yaratma sürecini ve insanın geçmişinin toplamı olduğunu göstermiş. Yazar, insana dair her
ögeye girmiş, müziği derinleştiriyor, sanatı içselleştiriyor ve bunları çok
incelikle okuyucuya sunuyor.
Edebi
keyif alarak okudum. Üst düzey edebi zevk yaşadım. Proust’un labirentinde
kaybolun. İyi okumalar.
“Benim
her yerde dostlarım vardır; yaralanmış ama mağlup olmamış, kendilerine
acımayan, mağfiretsiz bir tanrıya acıklı bir inatla birlikte yakarmak üzere
birbirine yaklaşmış ağaç kümelerinin bulunduğu her yerde.” s.23
“...
konuşanı susturma ve işitene masum görünme isteğini bomboş bakışlarda
sabitleyen kıpırtısız suç.”